Geziler sayfasina dönüs

Kısmet ve Sadun Boro'nun izinde, uzun yol başlıyor...

2 Temmuz 2005'de Çanakkalede bitirdiğimiz Marmara yat rallisinin ardından Bozcaada'ya yol verdik. Burada bir gece kalıp ertesi gün Ayvalık marinaya devam ettik. Niyetimiz hem Kuzey Ege Yat Rallisine katılan dostlarımızı ziyaret etmek hem de vize için verdiğimiz pasaportlarımızın geri gelişini burada beklemek. Vize işi uzun süreceğe benzediğinden seyahat öncesi son bir defa İstanbul'a gidip geleceğiz. 4 Temmuz günü Ayvalık'a ulaşınca, Denizde Yaşayanlar kulübünün şerefimize bir akşam yemeği tertiplemiş olduğunu Murat Sezmiş'ten öğreniyoruz. Cunda adası Deniz Ali&Nilgun Gunduz Sadun Bororestoranda Denizde Yaşayanlar kulübü mensuplarından oluşan kalabalık bir gurup hep birlikte neşeli bir akşam yemeği yedik. Katılan bütün arkadaşlara teşekkür ederiz. Ertesi gün ise Setur Marina'nın düzenlediği Kuzey Ege Yat Rallisinin görkemli açılış partisine katıldık. Bu fırsat ile epey dostumuzu görüp konuşmuş olduk. 5 Temmuz'da ralli yola çıktıktan sonra Mayra katılımcılarından Paganini, Krem Şanti ve İmbat 3 tekneleri de Ayvalık Marina'ya geliyorlar. Dostlar ile beraber olmak çok güzel ancak biz de toparlanıp son bir İstanbul seferi yapıp dönmek üzere bu kez otobüs ile hareket ediyoruz. İstanbul'un bildik koşturmacalarından kurtulup geri dönmemiz Temmuz sonunu buluyor. Pasaport işi de uzadıkça uzuyor. Neyse ki Ataköy Marina'dan dostlarımız Bast 2 teknesinden Herekman'lar burada ve bize harika bir ev sahipliği örneği gösteriyorlar. Hazırlık vs. derken 30 Temmuz'da İstanbul'dan denizci dostumuz Ümit Küçükçolak mutlu haberi veriyor ve pasaportlarımıza uzun vizeleri ile birlikte kavuşuyoruz. Sağolasın Ümit, sayende rahat bir gezi yapabileceğiz. Artık bir bahane de kalmayınca 1Ağustos Pazartesi günü Türkiye'mizden ayrılmayı kararlaştırıyoruz. Vize işleri yaklaşık bir ay Ayvalık Marina'da kalmamıza neden oluyor ama çok da üzülmüyoruz. Memleketten böyle uzun bir yol için ayrılmak ne kadar zormuş meğerse...

 

1.Etap: Ayvalık-Korfu arası:

Egean Ionian map

 

1 Ağustos 2005: Pazartesi günü sabah saat 9:00 da mesaiye başladık. Önce pasaport polisinden çıkışımızı aldık. Sonrasında ise liman başkanlığı ve gümrük muhafaza ile işimizi bitirdik. Ayvalık Marina'nın da hesabını ödeyip tekneye döndüğümüzde bir de ne görelim, Aykut Herekman hoca'nın GS Flagönderliğinde uğurlayıcılarımız, gazete muhabirleri, Marina müdürü Yücel bey, Sahil Güvenlik mensupları teknenin başında bizi By by Ayvalikbekliyorlar. Hemen alay sancaklarını donattık, röportaj işlerini hallettik, Aykut hocadan dünya turu attırılmak üzere bir Galatasaray flaması teslim aldık, son hazırlıkları da bitirip gelenlere veda ettikten sonra saat 14:00 de Bast 2 teknesi, Sahil Güvenlik ve marina botları refakatinde Cunda kanalına kadar gittik. Burada da botlara veda ettikten sonra kanala girdik ve Çıplak ada'da son refakatçimiz Bast 2 teknesine de el salladık ve yelkenlerimizi açıp Yunanistanın Midillli limanına (39°06'K,26°33,5D) yol verdik. İstanbul, Çanakkale vedalarından sonra Ayvalık vedası bayağı görkemli oldu doğrusu. Katkısı bulunan herkese teşekkürler. Çıplak adaya 10 deniz mili mesafedeki Midilli limanına rahat bir yelken seyrinden sonra 15:00 de ulaştık. Daha önce ziyaret etmiş olduğumuz adada yabancılık çekmeden giriş işlemlerimizi tamamladıktan sonra yerimize bağlandık. Buradaki işlem sırası ise bizdekinden değişik: önce Polis, sonra gümrük (transitlog düzenliyor), son olarak da liman başkanlığında transitlogun damgalanması işi var. Liman başkanlığı gideceğimiz gün hem liman için ödeme, hem de transitlog damgası için mutlaka gelmemizi istiyor. Yerimiz tam cadde kenarı, oldukça şenlikli. Elektrik mevcut, ancak su için görevliye ihtiyaç var. Tentelerimizi kurup sıcağın geçmesini bekleyip akşam yemeği için bir balık lokantası arıyoruz. Liman kenarında pek de memnun kalamadığımız bir yemekten sonra karşıdaki barlarda avaz avaz eğlenen gençlerin gürültüsü ile uyumaya çalışıyoruz.

Vagabond limandaMidilli Midilli

Ertesi günü de Midilli'de geçireceğimiz için rahatız. Nilgün uzun bir aradan sonra tekrar başlamış olduğu sigarayı bu sefer kesin bırakmaya niyetli. Onu meşgul etmek için sabahı Midilli şehir turu ve alışveriş ile geçiyoruz. Şehir, özellikle liman çevresi çok güzel yapılar ile dolu. Hem gündüz hem de gece nefis bir manzara veriyorlar. Bize göre Sakız adasından çok daha güzel. Caminin ise minaresi yıkılmış ve bakımsız, Bursa Trilye'deki kiliseleri hatırlatıyor. Ögleden sonra ise bizi bir sürpriz bekliyor. Ayvalık'tan Bozcaada'ya geçerken Midilli'ye uğramaya karar veren Hy Flyer teknesi ile Cem arkadaşımız bize de uğruyor ve ne olur ne olmaz diye bir şişe Yeni Rakı hediye ediyor. Teşekkür edip onu Bozcadaya uğurluyoruz. Nilgün sonuna yaklaştığı Mayra 2005 filmini bitirmek için çok sıkı bir çalışma içinde. Akşam ise Aykut hocanın Ayvalık feribotu ile gönderdiği fotoğraf CDsini aldık. Uğurlama resimlerimiz çok güzel çıkmışlar. Teknede hafif bir akşam yemeğinden sonra sokaktan gelen tüm gürültülere rağmen erken yatıyoruz. Ertesi gün yol var!

3 Ağustos 2005: Sabah erken liman başkanlığına uğrayıp çıkışa hazır hale geldik. Zincir ve demir inanılmaz bir balçık ile kaplanmış. Nilgün yeni monte ettiğimiz deniz suyu pompası yardımı ile ancak temizleyebildi. Hedef 65 dm mesafedeki küçük Psara (38°32,4'K,25°33,5D) adası. Sakin bir havada Psaratekneyi neta edip saat 7:30da limanı terk ettik. Rüzgar Kuzeyden ve 20 knot civarında esiyor. Adanın Güneydoğu ucundaki balık ağı Psaraşamandıralarına dikkat edip apazdan gelen rüzgar ile yine keyifli bir yelken seyrine başlıyoruz. Öğleden sonra hafifleyip bize motor yaptıran rüzgar sonraları tekrar canlanıp Psara adası yakınında 30-35 knotlara çıkıyor. Biz de süper sürat minik Psara limanına bol rüzgar altında bağlanıyoruz. Limanda ancak birkaç tekne var, havaya kapalı ve şirin bir yer. Elektrik ve su ise maalesef yok. Tarihi bize uygun değil zira isyancılar yüzünden 1824 yılında Hüsrev paşa adada canlı insan bırakmamış. Ancak şimdiki halk çok misafirperver. Liman yetkilisi AB dışı bayrak taşıyan teknemizi görünce hemen yanımıza gelip belgelerimizi soruyor. Beraber yakındaki makamına gidip kontrolları tamamlıyoruz. Bizimle birlikte yanaşan Alman teknesine ise hiç sorgu sual yok. Avrupalı olmanın bir ayrıcalığı daha. Ada turundan sonra limandaki yegane balık lokantasında bu kez memnun kaldığımız bir akşam yemeğinden sonra ertesi günkü yol için erken yatıyoruz.

4 Ağustos 2005: Sabah erkenden hava sakin iken yola koyulduk. Bu kez hedef yine yaklaşık 65 dm mesafedeki Karistos limanı (38°01'K,24°25D).Eğriboz adasının Güneybatı ucundaki bu liman bize Korent yolunda uygun bir ara liman olacak. Tabi dünkü gibi bir hava bekliyoruz. Tahminler Karistode bu yönde. Ancak rüzgar yönü tahmine uygun olarak Kuzeyli olmasına rağmen şiddeti ancak 8 knot. Bu rüzgar bizim kayığı pekgötürmediğindenKaristo motorseyrine karar verdik. Arada böyle kazalar da olacak ne yapalım. Sakin seyrin sonunda saat 17:45 de Karistos limanına vardık.Limanda görevlinin gösterdiği yere bağlandık ve mutat liman başkanlığı ziyaretimizi yaptık. Mazot sipariş ile geliyor. Boşalandepomuzu Avrupa mazot ile doldurduktan sonra su ve elektrik bağlantımızı yaptık ve keyfimiz yerine geldi. Uzun zamandır yıkanmayanteknemizi bol su ile yıkadık, depolarımızı doldurduk, hatta Nilgün çamaşır bile yıkadı. Eh biz de akşam kendimizi yakındaki bir lokantada bir suvlaki ziyafeti çekerek mükafatlandırdık. Uzun zamandır eti özlemişiz. Karistos yarı turistik bir kasaba görünümünde. Sahil kenarı bar, kafe ve restoranlar ile dolu. Ancak tipik Yunan mimarisinden pek birşey kalmamış, her tarafı apartmanlar istila etmiş. Yolları ise cetvelle çizilmiş gibi dümdüz, şehir de düzenli.

5 Ağustos 2005: Cuma günü sabahı çok sakin bir havada kalkıyoruz. Yelken yapmak olanaksız. Tahminler de böyle olunca, biz de madem motorla gideceğiz, yakın bir yer olsun diye Kea adasının Ayios Nikolaos limanına (37°40'K,24°19'D) gitmeyi tercih ediyoruz. Liman parasını ödeyip transitlogumuzu kurtardıktanKea:Vourkarisonra saat 8:55 de yola koyuluyoruz. Kısa bir seyirden sonra da saat 12:45de Kea adasınaulaşıyoruz. Oldukça çıplak adanın Kuzeybatısındaki Ayios Nikolaos ise bir derin koy ve Livhadi ile Vourkari adlı iki koycuğu var. Biz kitabın daha sakin olur dediği Kuzey doğudaki Vourkari koyunda demirde kalmayı tercih ettik. Demirde kalmak demek deniz molası demek. Liman yetkililerinden uzak bir gün demek. Çok şirin bir koy olan Vourkarinin kıçtankara olunacak bir rıhtımı da var. Küçük bir yerleşim görünüyor. Ama biz denizi tercih ettiğimiz için karayı keşfedemiyoruz. Buna karşılık uzun bir deniz sefası ve teknede hazırlanmış bir akşam yemeği bizim için bir değişiklik oluyor. Akşam havada biraz bulutlanma var ama daha görünürde birşeyler yok. Bütün akşam ve hatta hava karadıktan sonra bile birçok tekne geliyor ve rıhtımı tamamen doldurup açığa demirliyorlar. Bunların hafta sonunu değerlendirecek olan Atina'lı denizciler olduklarını düşünüyoruz.

6 Ağustos 2005: Sabah yorgun kalktık zira tekne gece fırıl fırıl döndü. Epey rüzgarlı bir gece olmasına karşılık demirimiz mükemmel tuttu. Biraz reklam gibi olacak ama yeni Ultra demir üstün performansı ile bizi şaşırttı ve güven verdi. Hava tamamen kara bulutlarla kaplı ve aman zaman derken bardaktan boşanırcasına bir yağmur başladı. Neyseki fazla uzun sürmedi ve biz de hazırlıklarımızı tamamlayıp saat 10:00 da yeni hedefimiz Egina (Aegina) Egina limanadasına (37°44,5'K,23°25,5'D) doğru yağmur sonrası sukunet içinde motorla yol verdik. Egina adası Korent kanalından önceki son durağımız olacak. Pire'ye çok yakın (16 Deniz mili) olmasından dolayı Atina'lıların yazlık yeri imiş ve liman da kalabalık Eginaolabilirmiş. Buna rağmen oldukça geniş limanda kendimize bir yer bulduk ve 17:30 da bağlandık. Sonra gelenler ise bayağı zorlanarak yer buldular veya başka limana gittiler. Yunanistan'da yer bulmak için limana en geç saat 17:00 de girmiş olmak icabettiğini anlamış bulunuyoruz. Liman içinde yoğun yolcu gemisi trafiğinden kaynaklanan bir solugan mevcut ve gerçekten kalabalık ama elektrik ve su bağlanabiliyor. Çok şirin ve tipik bir yerleşim olan Egina'nın da tam göbeğinde. Şehrin fıstıklarının meşhur olduğunu öğreniyoruz. Ancak bunlar adanın ağaçlarında yetişen fıstıklar, bir yanlış anlama olmasın! Liman caddesine paralel bir sokağı da alışveriş mekanı olarak düzenleyip yaya yolu yapmışlar. Liman caddesi boyunca ise akşamları hıncahınç dolan cafe-bar ve restoranlar mevcut. Akşam bunlardan birinde bu kez pizza yerken Nilgün tekneyi burda bırakarak ertesi gün feribot ile methini duyduğu Hidra ve Poros adalarına gitmeyi öneriyor. Tamam öyle yapacağız. Hemen bilet almaya gidelim, yarın turistik gezi var.

7 Ağustos 2005: Pazar günü Pire'den gelen feribot bizi de alıp saat 9:10 da hareket ediyor. Püfür püfür esen üst güvertede Hidrabastırmaya başlayan sıcağı hissetmeden, kalabalık ve gürültücü bir yolcu gurubu eşliğinde 11.30 da Hidra'ya (37°21'K,23°28D) ulaşıyoruz. Gerçekten de ününe uygun nefis bir liman kasabası Hidra. Ancak liman acayip küçük. Buraya bizim yaptığımız gibi feribot ile gelmek herhalde en iyisi. Adada (karada) motorlu araç yasak. Katırlar bu işi görüyor. Bir de hızlı deniz taksileri var. Mevsim Porosdolayısı ile her yer insan kaynıyor. Biz de ada turumuzu tamamlayıp sahildeki restoranlardan birinde hızlı bir öğle yemeği yiyip bizi Poros'a (37°30'K,23°27'D) götürecek olan katamarana saat 13:30 da biniyoruz. Klimalı bir salonda geminin bir saatte geldiği yolu yarım saatte alıp Poros'ta iniyoruz. Saat 14:00 hava iyice sıcakladı. Ancak biz buna rağmen şehir turumuzu atıyoruz. Poros Peleponez anakarasına çok yakın bir ada. Aradaki kanal o kadar dar ki iki gemi yan yana geçemiyor, birbirlerine yol veriyorlar. Yarım ada şeklindeki şehrin nerde ise bütün kıyısı marina, yat dolu. Ayrıca kanalda ve civar koylarda da demirlemiş yatlar var. Herhalde burası Yunanistan'ın en önemli yatçılık merkezlerinden bir tanesi. Buradan da 15:20 de kalkan feribota yetişip 17:00 de tekrar Egina'da oluyoruz. Vagabond rahatsız limanda bıraktığımız gibi duruyor, herhangi bir problem olmamış. İçimiz rahatlıyor ve bu geziyi yapmış olmaktan dolayı çok mutlu oluyoruz. Şehirden eksiklerimizi giderip teknede sakin bir akşam yemeğinden sonra dinlenmeye çekiliyoruz. Yarın Korent kanalını geçecegiz.

8 Ağustos 2005: Artık Korent kanalını geçmek için saat 9:10 da tam kafadan esen 20 knot esen rüzgar altında Egina'dan hareket ediyoruz. Rüzgar bayağı dalga da kaldırmış. Ne yapalım kader deyip biraz daha yol veriyoruz. Tekne rahatlıyor. Vagabond her havada ayrı sürat yapmak istiyor. Uygun Korentsürati alırsa sert havalara karşı bile rahat gidebiliyor. 22 mil yolu 4 saatte alıp Korent kanalı Doğu girişindeki rıhtıma yanaşıyoruz. 151 € tutan ücreti ödedikten sonra rıhtımdaki tankerden mazot ikmalimizi yapıyoruz. Bu arada kanal açılıyor ve bize yol görünüyor. Kanal geçişi sırasında KiatoNilgün olabilecek her yerden (direk tepesi dahil) video çekimi yapıyor. 3,5 denizmillik kanalı süratle geçip saat 14:00 de Korentkörfezine Kuzeybatıdan yani tam gitmek istediğimiz yönden esen 20 knot rüzgarla çıkıyoruz. Rüzgar bu tarafta da epey dalga kaldırmış. Ancak hedeflediğimiz Kiato (38°01'K,22°45'D) pek de uzak değil ve sallan yuvarlan limana saat 15:45 de aborde oluyoruz. Daha inşaatı tam bitmemiş ama rahat bir liman. Su ve elektrik ise maalesef yok. Neyse ki rüzgar bol bizim jeneratör verimli çalışıyor. Şehir turunu siesta zamanı yaptığımızdan koca şehir bomboş görünüyor. Akşam tekrar çıkarız deyip tekneye döndüğümüzde ise liman sorumlusuna yakalanıyoruz ve bildik soruşturma başlıyor ve liman ücretini ödeyince bitiyor. Akşam yemek için çıktığımızda sokakların pek de hareketlenmediğini görüyoruz. Bu koca şehir bize pek bir garip göründü, yarın yeni yerler bulmalıyız.

9 Ağustos 2005: Salı günü sıfır bir havada uyanıyoruz. Araştımalar sonunda Kuzey kıyısında Krissa körfezinde Galaksidi (38°23'K,22°23'D) denilen bir limana Anemokambigitmeye karar verdik. Mesafe sadece 28 deniz mili. Önce şehre çıkıp bizim kıçtan takmaya biraz benzin alalım derken şehrin uyanmış olduğunu ve biraz ilerde ciddi bir supermarket bulunduğunu farkediyoruz. Hemen tekerlekli çantamızla harekete geçiyor ve alışveriş işini hallediyoruz. Böylece Kiato'dan memnun ayrılıyoruz. Saat 10:00 da gayet durgun ve sıcak bir havada Galaksidi'ye yol veriyoruz. Tabi yine motora kuvvet gittiğimizi söylemek gerek. Hedefe yaklaşırken tam Galaksidi'nin Güneyinde Anemokambi veya Andromaki (38°21'K,22°23'D) adında çok uygun bir koy olduğunu okuyor ve rotamızı oraya çeviriyoruz. Maksat şöyle bir deniz sefası yapmak. Gerçekten nefis ve korunaklı bir koy ama girişinde koca bir balık çiftliği var. Buna rağmen demirliyoruz ve Galaksidiyi yarın şöyle bir ziyaret ederiz diyerek orada gecelemeye karar veriyoruz. İyi ki böyle yapmışız. Yine sakin bir koyda denize girerek ve kafa dinleyerek bir gün geçiriyoruz.

10 Ağustos 2005: Sessiz koyumuzdan saat 10:00 da ayrılarak hemen Kuzeydeki Galaksidi limanını şöyle bir dönüp, film ve Galaksidifotoğraf çekip, hedefimiz olan Trizonya adasına (38°22K,22°04,5D) yol veriyoruz. Rüzgar uygun, geniş apaz ama çok hafif. Çaresiz yine motor- tente düzeninde seyir yapıyoruz. Korent kanalı bu bölgede iyice daralmaya başladı. Biz Kuzey kıyıyı takip ediyoruz ama Güney kıyı da gayet güzel görünüyor. Yat trafiği de bayağı arttı. Bu bölgede İtalyan bayraklı tekneler çoğunlukta. Saat 14:00 de doğru Trizonya'ya ulaşıyoruz ve baştan demir, kıçtan kara yanaşıyoruz. Çoğunlu yeri bol bulup aborde olmuş, ama liman oldukça büyük, herkese bir yer var. Adanın Doğusuna bakan yanında genişce bir koy içinde bir marina, ağzına kadar da tekne dolu. Küçük ama şirin de bir köy. İşte Trizonya! Hemen Kuzeyde bir küçük koy daha var ve buradan karşı kasabaya motorlar çalışıyor. Ayrıca sahilde birkaç balık lokantası ve adanın yegane bakkalı var. Ada oldukça kalabalık, hem teknelerden gelen yabancılar, hem de motorla karşı kıyıdan gelen Yunanlılar. Trizonya, 2003 Atlantik gezisinde, Mat teknesinin ilk durağı olmuştu, dolayısı ile Teoman ağabeyimizden telefon ile bilgi alıyoruz, bu arada da ona eski günleri hatırlatıyoruz. Bu nefis adayı bol bol film ve fotoğrafa kaydedip, teknemizde sakin bir akşam geçiriyoruz.

Trizonia

 

11-12 Ağustos 2005: Trizonya'dan saat 9:00 da yine sakin bir havada ayrıldık. Bugün niyetimiz bir ortaçağ kalesinin içinde küçük bir limanı olan Navpaktos'a (38 23,5'K,21 50'D) şöyle bir uğrayarak Yunanistanın 3. büyük şehri olan Patras'a (38°15'K,21°44'D) gitmek. Navpaktos çok iyi muhafaza edilmiş ve halen kullanılabilir gibi duran tepe yamacında bir kale ve kıyıda da bir küçük limandan oluşuyor. Tabi sağı-solu şehrin yeni yapıları Rion köprüsüile dolmuş ama yine de güzel görünüyor. Limanın içi çok küçük ve sığ olduğu için sadece yaklaşıyor ve film/foto çekip Patras'a doğru yolumuza devam ediyoruz. Patras'a gelmeden 2250m uzunkuğundaki Rion asma köprüsü bütün ihtişamı ile ortaya çıktı. Altından geçip kalabalık Patras limanına giriyoruz. Feribotun biri girerken bir diğeri çıkıyor. Birinin altında kalmamaya dikkatPatras marina ederek limanın Doğusunda yer alan marinaya girdik ve misafir pontonuna tonoz halatı alarak saat 12:45 de bağlandık. Elektrik, su ve mazot pontonda hazır. Biraz ilerde duş ve tuvalet bile mevcut. Bundan alası can sağlığı. Tekne tuzlarından arındı, yıkandı depolar doldu ve Nilgün çamaşıra başladı. Teknenin yeni küçük (1Lt) çamaşır makinası suyun bol olduğu yerde acayip işe yarıyor. Liman sorumlusu bermutat makamına davet edip transitlogumuzu mühürlemekten geri kalmadı. Marina ise en az iki günlük ücret Yaya caddesiistiyor, biz de iki gün kalırız dedik. Böyle olunca marina ücreti makul (18€/gün) bir yere geldi. Pontondaki mazot tankerinden de eksilen mazotumuzu tamamladık ve şehir turuna çıktık. Şirin bir kent ama pek öyle büyük bir yer değil, kolaylıkla neyin nerede olduğu öğreniliyor. Limana inen bir yolu yaya caddesi yapmışlar, kafeler iğne atsan yere düşmez, kalabalık. Ertesi gün ziyaret etmek üzere çarşı pazar yerlerini not edip hafif bir yemek için teknemize döndük. Devasa iki motor yat yanımıza yanaşmış, havamız kesilmiş. Eh ne olsa marina suyu kirlenmiş, kokusu da caba. Akşam yeni teknesini Fransa'dan getirmekte olan Şenol İskeçeli arıyor ve Kefalonya'da buluşmak üzere sözleşiyoruz.Ertesi gün marina keyfimizden uyanıp çok sıcak basmadan alışveriş işlerine koştuk. Şehirler sabahları ve geceleri bayağı kalabalık oluyor. Ama öğleden sonra herkes siestada, sokakta kimseyi bulamazsın. Öğlene kadar işleri bitirip geri döndük ama almayı istediğim Batı Akdeniz haritasını bulamadım. Artık İtalya'dan bakacağız. Hava oturmuş olan yüksek basınç neticesi pek değişmiyor sıcak ve rüzgarsız. Öğleden sonrasını teknede kah siesta ve kah diğer işlerle uğraşarak geçirdik. Nilgün Mayra 2005 videosunu bitirmek için çaba gösteriyor. Akşam da her iki yanımıza bağlanan İtalyan teknelerinin şamataları arasında sakin bir gece geçirmeye çalışıyoruz.

Patras liman

 

13 Ağustos 2005: Sıcak ve durgun bir havada son alışveriş işlerimizi tamamladık ve saat 10:40 da İyon denizine doğru gitmek üzere halatlarımızı çözdük. Marina hayatı da fena olmadı doğrusu, bakalım bir daha nerede kısmet olacak? Hedef Odiseus'un İthaka adası, Batı yakasını Kuzeyden başlayarak Güneye doğru keşfedeceğiz. Önce Frikes limanına (38°27,5K,20°40'D) girmeyi planladık. 53 deniz millik yolda devamlı bir feribot, motoryat, yelkenli ve deli gibi giden şişme botlar İyon adalarında deniz trafiğinin hayli yoğun olacağının bir işareti gibi. Frikes limanına 20:00 ye doğru ulaştığımızda hava KioniBatıdan esmeye başlamıştı bile. Liman ise tıka basa dolu, bize hiç yer yok. Alargada da kalınacak müsait kıyı bulunmadığından çaresiz bir Güneydeki liman Kioni'ye (38°27K,20°41,5'D) yöneldik. Liman içi aynen Frikes gibi dolu olduğundan liman dışında bir köşeye demirimizi attık. Dip yosun olduğundan bir kaç deneme gerekti ama sonunda tuttu ve bize geç bir akşam yemeği fırsatı verdi. Koyun içinde rüzgar gece de dinmiyor ve sabaha karşı ufaktan demir tarayarak koyda bir gezintiye çıkıyoruz. Allahtan Nilgün durumu farkedip alarm veriyor ve demir tazeleyerek durumu kurtarıyoruz. Yorgun bir alarga gecesi geçti ama acısını İthaka'nın ana limanı olan Vathi'de çıkartırız, erken gideceğiz ne olsa.

14 Ağustos 2005: Kioni ile Vathi (38°22'K,20°43'D) arası 8 deniz mili ve tamamına yakınını giderek hırçınlaşan Batı rüzgarı eşliğinde sadece genova ile Vathi demir yeriyelken yaparak gidiyoruz.Vathi limanı, marinası ve demir yerleri silme tekne dolu. 20 metreden az olmayan motor yatlar, çoğunlukla İtalyan yelkenliler. Rüzgarıiskele başomuzluktan alan bir boş yer bulup bağlandık. Şehrin hemen merkezindeyiz ve derhal bir keşif gezisine çıkıyoruz. İyi ki de öyle yapmışız zira geri döndüğümüzde 30 knota ulaşan rüzgarın koy içinde çıkarttığı dalgaların bağlandığımız yeri çok rahatsız ettiğini görüyoruz. Hatta yanımızdaki tekne demir tarayıp kıçını iskeleye vurup kırınca artık buradan gitme vaktidir deyip biz de demir aldık. Eh Vathi'yi de kısa da olsa bir görmüş olduk. Koyun karşı tarafında nispeten daha az dalga alan bir yerde demirli tekneler arasına biz de demirleyip bol kaloma ile sabitlendik. Rüzgar 30-35 knot arası esiyor deniz çalkantılı ama ne yapalım kısmet deyip alargada bir gece geçirmeye hazırlanıyoruz. Ama bu sefer demirimizden eminiz, onca rüzgara rağmen yerinden kımıldamadı. Akşam televizyonda Pearl Harbour baskını filminin eski bir versiyonu var onu seyrediyoruz. Gece hafifleyen rüzgar sayesinde vukuatsız ve sakin geçiyor.

15-19 Ağustos 2005: İthaka adasını terk edip Kefalonya adasına gitmek için saat 9:30 da demir alıp Vathi'den hareket ettik. Kefalonya İthaka'ya komşu, ziyaret etmek istediğimiz Aya Eufemina limanı (38°18'K,20°36'D) Vathi limanına 14,5 deniz mili mesafede. Hava düne göre bayağı durgun, kısa bir Kaptan Corelli müdavimimotor seyri ile Kefalonya adası Aya Eufemina limanının Kuzey rıhtımına saat 12:50 de kıçtan kara bağlandık. Liman kalabalık ama gayet rahat, elektrik, su hemen rıhtımda, yakıt ise sipariş ile geliyor. İstersen yolun karşısında duşlar bile mevcut. Küçük ama şirin bir kasaba, hani şu "Kaptan Corelli'nin mandolini" filmini hatırlarsanız, işte orası. Bol taverna, birkaç dükkan, pansiyonlar, oteller. Filmdeki dekor epey değişip modernleşmiş, ancak halen 1953 depreminden kalma evler sağda solda halen görünüyor. Liman içinde plajı bile mevcut ama millet limanın Kuzeyindeki plajları tercih etmiş. Akşama doğru tekneler gelmeye başlıyor ve rıhtım tamamen doluyor. Daha sonra gelenler için ise demir yeri müsait. Akşam uzun zaman karaya çıkmamanın hıncı ile bir tavernaya gidip kendimize bir ziyafet çektik. Burası bize çok şirin göründüğünden, bir müddet kalıp, adayı karadan dolaşmayı kararlaştırdık. Ancak ertesi gün kuvvetli bir Batı rüzgarı limanı esir alınca bu fikirden vazgeçip teknenin fazla uzağına gitmemeyi tercih ettik. İyi ki de öyle yapmışız, charter tekneler çok yoğun ve gerçekten çok çapariz veriyorlar. Eh ne yapalım biz de burada eksik işlerimizi yapar ve meşhur Mayra filminin tamamlanmasını bekleriz. Bu arada Fransa'dan gelmekte olan Eda teknesinden Şenol İskeçeli arıyor ve 19 Ağustosta bu limanda buluşmaya karar veriyoruz. Ayrıca kuru-pilav siparişi yapıyorlar. Zamanınmız etrafı keşfetmek, demirimizi ve zincirimizi kollamak ve tekne işlerini tamamlamakla yoğun geçiyor. Tabi Mayra filmi de nihayet bitiyor. Nilgün çok sevinçli ve mutlu. Bu arada komşular ile de sohbetler yapmaktan geri kalmıyoruz.

Aya Eufemina liman

19 Ağustos Cuma günü Fransa'dan intikal seyri yapmakta olan Eda teknesi, donatan Şenol ve Ali ile Can'la saat 17:30 da limana gelip bağlanıyor. 5 Vagabond'da partikişilik ekipten 3 kişi kalmışlar. Ekip oldukça yorgun görünüyor zira İtalya'dan buraya 32 saat süren ve bol sallantılı bir yolculuk yapmışlar. Hemen yıkanıp paklanıp çarşı pazar işlerine koşuyorlar ve akşam Vagabond'a misafir oluyorlar. Nilgün'ün hazırladığı pirzola, kuru fasulye, pilav, salata ve baklavalı sofra Eda ekibine moral veriyor. Hep birlikte yolculuk anılarını birbirimize aktarıyoruz. Arada Eda'nın 4. elemanı Umut taze kuvvet olarak Atina üzerinden Aya Eufemina'ya ulaşıyor ve geldiği taksi ile yapılan mazot alma operasyonundan sonra bize katılıyor. Keyifli sohbet gece yarısından sonrasına kadar sürüyor ve Eda saat 1:30 da avara oluyor. Hayırlı seyirler olsun.

20 Ağustos 2005: Beş gecemizi geçirdiğimiz Aya Eufemina'dan çok sakin bir havada, komşu demirlere çapariz vermeden saat 10:00 da ayrıldık. Kefalonya adasının en popüler kasabası Fiscardo (38°27,5'K,20°35,0'D) sadece 11 deniz mili mesafede. Kuzeye doğru seyrimiz 2 saat kadar sürüyor ve acayip kalabalık bir limana giriyoruz.

Fiscardo

Tekneler, charter tekneleri, yolcu gemileri, feribotlar, biri girip diğeri çıkıyor. Demirde bile birçok tekne var. Ancak erken gelmenin bir ödülü olarak rıhtımda kendimize bir yer bulduk ve kıçtan kara bağlandık. Sanki Yunanistan'da değil de İtalya'dayız. Hem tekneler hem de ahali İtalyan. Restoran isimleri bile italyanca. Şehir de oldukça turistik. Ancak çok şirin bir görüntüsü var, özellikle de gece manzarası muhteşem. Şehir turu çok fazla sürmüyor ve akşama doğru günübirlik gelenlerin geri dönmeleri ile ortalık biraz sakinleşiyor. Biz de tezgahımızı teknede kurup sakin bir akşam geçiriyoruz.

21 Ağustos 2005: Saat 9:20 de Kefalonya adasının bu fazlaca turistik limandan Kuzeydeki Levkas adasının Nidri limanının karşısında bulunan ve "Tranquil bay" (sakin koy) (38°42,2'K,20°42,8'D) diye adlandırılan koyda kalmaya gitmek üzere demirimizi topladık. Sakin bir motor seyri ile saat 12:40 da sakin denilen koya bir girdik ki şaşırıp kalmamak elde değil! Koy demirli tekne dolu, karşıda Nidri kasabasının önü silme tekne, charter tekneleri burayı üs haline getirmişler, sukunetten eser kalmamış. koya tam sürat girip çıkan tekneler de cabası. Deniz suyu ise çamurlu görünüyor, hiç de cezbedici değil. Herhalde Hülya Leigh, "Blue Belle" ile burada kışladıklarında manzara çok değişik, ortam da adına uygun olarak sakin idi. Neyse demirde kalacağımız için yer bulma sorunumuz yok. Kalabalık arasında uygun bir yer bulup demirledik.

Nidri

Botumuzu hazırlayıp Nidri'ye keşfe gittik. Yine mevsim gereği oldukça kalabalık, sahil boyu restoran dolu, paralel ana caddesi ise alışveriş merkezi bir yer,sağı solu dükkan. Kuzeye doğru ise plajlar yer alıyor. Alışveriş işlerini tamamladık ve zengin çeşitleri bulunan yat malzemesi dükkanına uğrayıp botun çalınmasına engel olabilecek bir çelik tel hazırlattık. Malum, bundan sonra İtalya'dayız, tedbirli olmak gerekir. Bu arada biten lpg tüpümüzün doldurulmasının imkansız olduğunu öğrendik.Neyse ki yedeğimiz mevcut. Yeni yapılmış bir rıhtım var, ancak solugan alıyor ve kalınacak gibi değil, acil ihtiyaçlar için kullanılabilir. Yine bota atlayıp, şehrin patırtısından uzak, mehtap ışığı altında, sakin bir gece geçirmek üzere teknemize döndük.

22 Ağustos 2005: Hemen yakındaki Meganisi adasına yine bir koyda kalmak üzere gitmeyi planladık ve saat 11:50 de demir yerimizi terkettik. Meganisi Kapali koyuadasına giderken Onassis'in adasının Güneyinden geçiliyor. Şöyle uzaktan bir temaşa ettik. Meganisi adasının Kuzeyi dantel gibi derin koylarla dolu, sanki Göcek gibi ama çam ağaçları yerine zeytin ağaçları var. Biz de gözümüze kestirdiğimiz bir köşede, Kapali koyunda (38°40,6'K,20°47,0'D) , demirleyip kıçtan yaşlı bir zeytin ağacına bağlandık. Koylar çok geniş olmadığı için alargada kalınmıyor. Deniz kristal gibi, tertemiz bir su, dip pırıl pırıl, sanki bir akvaryum. Bütün günü denizde veya teknede tembellik ederek geçiriyoruz. Bu arada Kemal Ayata Ayvalık civarından arıyor ve zayıf da olsa SSB telsizden konuşma imkanı buluyoruz. Akşam ise hava kalıyor ve bize sakin bir gece geçirme imkanı veriyor. Alman radyosu ertesi gün için hafif rüzgarlar öngörüyor.

23 Ağustos 2005: Yemyeşil ağaçlar ile kaplı, bize Dirsek bükünü anımsatan koyu saat 10:00 da terkettik. Hedef 10 deniz mili kuzeydeki Levkas limanı (38°50,0'K,20°42,7'D). Levkas aslında kara iken aradaki bataklıkta yaklaşık 2,5 deniz mili uzunluğunda bir kanal açıp ada haline getirmişler. LevkasGüneyden girişte bu kanaldan geçmek gerekiyor. Kuzeyde ise kanalın sonunda bir açılır yüzer köprü var. Saat başları 10 dakikalığına açılıyor. Biz Güneyden geldiğimiz için kanaldan geçip Levkas şehrine ulaştık. Bir burun üzerine kurulmuş şehrin Doğu yakası rıhtım olarak düzenlenmiş, hemen Güneyinde ise yeni Levkas marinası yer alıyor. Biz saat 12:00 de rıhtıma baştan demirleyerek yanaştık. Ancak derinlik çok az ve hafiften çamur dibe oturabiliyorsunuz. Bazı tekneler açığa demirleyip botla geliyorlar. Elektrik ve su var ama kilitli, açtırmak için uğraşmak gerek. Marina ise belli ki yeni tamamlanmış, pırıl pırıl ve bayağı dolu. Levkas'a yanaşırken direklerden birindeki Türk bayrağı dikkat çekti. Yunanistan'da alışılmadık bu durum karaya çıkınca açıklığa kavuştu; bir folklor festivali varmış ve Türkiye de katılıyormuş. Levkas'ın yaya caddesi olarak düzenlenmiş çarşısı çok canlı. Zengin dükkanlar, kafeler, restoranlar ve kalabalık... Hafif bir öğle yemeğini takiben şehir turumuzu yapıyoruz. Nilgün Türk folklor gurubunun gösterisinin ertesi gün olduğunu öğreniyor, yazık seyredemiyeceğiz. Akşam kokoreç servisi yapan bir tavernayı ziyaret ettik. Kokoreçin içine ciğer koymuşlar, onları çıkartınca tadı düzeldi ve bizimkileri gibi oldu. Uzo ile de iyi gitti doğrusu.

24 Ağustos 2005: Sabah Levkas köprüsünün 9:00 açılışını kaçırmamak için erken hareket edip marinanın yakıt iskelesine yanaştık ve mazotumuzu tamamladık. Sonra da köprü için sıraya girdik. Tam saatinde açılan köprüden sıra ile geçip bundan sonraki hedefimiz olan Paksos (Paxoi) adasının Port Gaios limanına (39°12,0'K,20°11,5'D) doğru Kuzeye yol verdik. Hava yine sakin, yat trafiği ise yoğun. Hele Paksos adasının Güneyindeki Antipaksos adasının Doğu koyları silme tekne dolu. Paksos adasının Gaios limanı ilginç bir yer, Batıya doğru uzanan koy tamamen bir adacık ile korunmuş ve her havaya kapalı bir tabii liman oluşmuş. Tekneler rıhtım haline getirilmiş olan Batı koyununa boydan boya demirleyip kıçtan bağlanmışlar. Kapasite yüzden fazla. Koyun Kuzey ucunda Feribot iskelesi ve hatta bir deniz uçağı iskelesi bile var.

Paksos Port Gaios

Limanla çok cici bir kasaba içiçe. Elektrik yok ama mini tankerle mazot ve su gelebiliyor. Burayı da İtalyanlar basmışlar, heryerde italyanca konuşuluyor. Şehir ufak turlamak fazla vakit almadı. Dükkanlar da çok şık, kalite kendini gösteriyor. Akşam umuma uyup harika bir pizza yedik. Yarın Yunanistan'daki son durağımız olan Korfu'ya geçeceğiz.

25 Ağustos 2005: Sabah saat 9:40 da ilginç Gaios limanın boydan boya geçerek Kuzey tarafından açık denize çıktık ve 18 deniz mili mesafedeki Korfu'ya doğru motor seyrine başladık. Ağustos ayı birkaç gün hariç çok sakin havalar yaptı, hiç denizi azmış görmedik, devamı da böyle olur ve Akdeniz'i vukuatsız sıyırırız ümit ederiz. Dümdüz bir denizde Korfuya ulaştığımızda ana limanın inşaat dolayısı ile kapalı olduğunu gördük. Eh ne yapalım biz de biraz mecburiyetten, biraz da Korfu eski şehirKorfu keşiflüks için yakındaki Gouvia marinaya (39°39,5'K,19°51,5'D) yöneldik. Mecburi mazotçu durağımızı yapıp, eksilen mazotumuzu tamamladık ve saat 16:00 da koca bir marinada gösterilen yere bağlandık ve bol su ile teknemizi ve kendimizi yıkadık. Tabi çamaşır da cabası. Marina şehire 7 km mesafede, akşam üzeri eski Korfu'yu keşfetmeye çıktık. Yunanistan'ın son limanı yemeğin sonundaki tatlı gibi, süper bir yer. Geniş bir park ve onun sonundaki bir sarayın yanında eski binalar, dar taş yollar, acayip havalı kafeler, restoranlar ve dükkanlar. Çarşı tarafının kalabalık olmasına karşılık iç taraflarda çamaşırların asılı olduğu tipik dar sokaklar sakin. Rüya gibi bir yeri iyice dolaşıp kendimizi bir lokantaya attık ve son yunan yemeklerimizi sipariş ettik. Yemek sonrası Nilgün alışveriş olarak "Koum-kouat" (kumkuat) denen ve Korfu'da yetişen meyvanın likör, reçel ve şekerlemesinden almayı ihmal etmedi. Bize yabancı bu meyva ile tanışmamız bu yıl Ümit Gülsoy dostumuzun Bodrum Gümüşlük'deki evinin bahçesinde olmuştu. Yorgun argın ama Korfu'yu ve özellikle eski şehiri görmüş olmaktan mutlu Gouvia marinaya döndük.

Koum kuat dükkanı

 

26 Ağustos 2005: Sabah mecburi bir şehir (liman) turu yaptık. Sırası ile liman başkanlığı, sınır polisi ve gümrüğe uğrayıp transitlogumuzu iade ettik ve Yunanistan'dan resmen çıkmış olduk. Limancıları son günlerde özlemiştik, hatırlamış olduk. Dönüşte yol üzeri bir süpermarketten son alışverişimizi de yaptıktan sonra 14:25 de marinayı terk ettik. Niyetimiz adanın Kuzeyinden dolaşıp biryerlerde gecelemek ve ertesi gün İtalya'ya, yani Güneybatıya doğru 180 deniz millik geçide başlamak. Böylece 28 Ağustosta makul bir saatte İtalya'da olabileceğiz. Adanın Kuzeyine çıkınca bizi hırpalamaya başlayan Batı rüzgarı ve yarattığı dalgaları, geceleyeceğimiz yeri de belirlemiş oldu: Kasiopi limanı (39°47,5'K,19°55,5'D). Saat 16:45 de bu küçük ve şirin limana iri kıyım bir İtalyan teknesinin sancağına demir atıp bağlandık. Önce limanı şöyle bir turladık, ardından akşam yemeğinden sonra da kasabayı. Daha çok İngilizlere hizmet veren küçük ama şirin bir yer, turisti bol. Ertesi gün yol uzun olduğundan erken yattık.

Kasiopi liman

Yunanistan gezimizi Midilli adasından başlayıp, 21 değişik liman veya koya uğrayıp, Batıya giderek 26 günde Korfu adasında tamamladık. Böylece 494 deniz millik Ayvalık-Korfu etabını da tamamlamış olduk. Şimdi önümüzde Korfu-Cagliari etabı var. İtalya'yı, belki Tunus'u kapsayacak bu gezi için yaklaşık bir ay vaktimiz var. Sonbaharda Akdeniz'de rüzgarlar sertleşmeye başladığından fazla gecikmeden Gibraltara ulaşmak istiyoruz.

 

Sayfa basina dönüs

Geziler sayfasina dönüs