Zoraki dönüş: Florida-Marmaris
Deltaville, Virginia
Memleketteki ertelenemeyecek işler dolayısı ile 2 yıla yakın bir süredir ara verdiğimiz yolculuğumuza devam etme vakti nihayet geldi. 7 Ekim 2008 tarihinde Amerika'ya uçtuk ve teknemiz Vagabond'a ulaştık. Virginia eyaletinin Deltaville kasabasındaki bir çekek yerinde bizi bekleyen tekne epey kirlenmiş ve perişan durumda idi. Çekek yerinde ise hoş bir sürpriz bizi beklemekteydi. 2006 yılında karaya çıktığımızda bizi karşılamış olan İsviçreli çift Gigi ve Lulu
yine bize hoş geldin dediler. Tekneleri "Roi Soleil" denize inmeye hazır ancak eğilen şaft yerine yenisini beklemekteydiler. 2006 yılından bu yana ise Orta Amerika ve Güney Amerikanın kuzeyini ziyaret edip tekrar geri dönmüşler. Kolları sıvayıp temizliğe giriştik ve kısa sürede içinde yaşanır duruma getirdik. Karadaki bir teknede yaşamak oldukça zor ama üç haftalık denize inmeye hazırlık süresinin çabuk geçeceğini düşünüyoruz. Bu sırada hava güneşli ve gayet sıcak idi. Şort ve kısa kollu gömlek ile dolaşırken genel temizlik ve zehirli boya işlerini bitirebildik ki havalar soğumaya başladı. Biz de tekne içi işlere yöneldik. Tekne iç temizliği, çamaşırların yıkanmaları, cihazların kontrolu ve çalışmalarının sağlanması epey vaktimizi aldı. Nilgün dikiş makinasını çıkarıp perişan durumdaki davlumbaz örtüsünü yeniledi. Bu arada "Roi Soleil" teknesinin şaftı geldi ve denize inip Bahamalara gitmek üzere ayrıldılar. Yine bir Isviçre teknesi olan "New Life" da işleri bitirip suya indi ve ayrıldı. Çekekte boya işlerini yapmaya girişen Kanada katamaranı ve yine çekekte denize inmeye hazırlanan Amerikalı
denizciler ile ahbaplığı ilerlettik ve küçük bir grup kendiliğinden oluştu. Bu guruba şanzımanında bir sorun çıktığı için geri dönen "New Life" da katıldı. Bizim ön hazırlıklar ise üç hafta içinde bitti ve sonunda 27 Ekim 2008 Pazartesi günü denizle buluştuk. Ancak uzun zamandır hareket görmeyen dizel makinamız çalışmayı reddedince tamir işine giriştik. Enjektörler, pompa, makina havası alma deyince tamir işleri uzadı. Bir parçanın siparişi 3-4 iş gününü alıyor ve süreyi uzatıyor. Neyse ki çekekteki arkadaş gurubu sayesinde canımız sıkılmadan günümüzü geçirebiliyoruz. Yardımlaşma, bilgi aktarımı ve akşam toplantıları denizcilerin vazgeçilmezleri arasında, hatta biraz güneye inmiş olan "Roi Soleil" ile email vasıtası ile görüşebiliyoruz. İşler gecikince bizim kıçtan takma bile çalışmaya nazlandı ama hepsini sonunda ya kendimiz veya çekek yerinden yardım alarak hallettik ve 7 Kasım Cuma günü yola çıkacak hale geldik. Havalar ise eni konu soğudu ve sert rüzgarlar esmeye başladı. Kış cepheleri birbiri ardına gelmeye başladı bile.
Şimdi Virginia'nın soğuyan havasını terkedip bir an önce Güneye, Florida'nın sıcağına kavuşmak için yola çıkıyoruz. Fort Lauderdale kentinde bir ara verip son hazırlıklarımızı tamamlayacağız ve bıraktığımız yerden seyahatimize devam edeceğiz.
Deltaville, Virginia - Fort Lauderdale, Florida arası
7 Kasım günü soğuk havalar eşliğinde başlayan seyahatimiz 27 Kasım günü sıcak bir Florida gününde sona erdi. 20 günde iç su yolu olan ICW den veya hava müsaade ettiği oranda Atlantik okyanusuna çıkarak hızlı bir şekilde yaklaşık 1000 millik yolu kat ettik. Deltaville'i terk ederken iç su yolundan North Carolina'ya gitmeye karar verdik ve 45 mil Güneydeki Norfolk'tan kanala girdik. Kanal güneye inmeye çalışan tekneler ile dolu. Kuzey yönüne pek çıkan yok. Gündüz seyir yapıp gece de bir yerde demirleyerek kaloriferimizi yakıyor ve ısınmaya çalışıyoruz.180 mil uzaklıktaki Oriental kasabasına kadar böyle devam ettikten sonra burada gelen cephe sistemi yüzünden bir ara vermek zorunda kaldık. Epey rüzgarlı ve yağmurlu geçen dört günden sonra 23 mil mesafedeki Beaufort,NC şehrine geçip Selva, Don Staub ve yeni aile üyesi küçük Bora ile görüşme fırsatımız oldu. Evlerindeki güzel bir akşamdan sonra ertesi sabah yani 17 kasım günü mazotumuzu tamamlayıp okyanusa açıldık. Niyetimiz doğrudan Florida'nın West Palm Beach kentine ulaşmak ve sonra 50 mil güneydek nihai hedefimiz Fort Lauderdale'e geçmek.. Ancak havanın azizliğine uğrayarak 155 mil yol almış olarak güneydeki Georgetown girişinden iyice ıslanmış bir vaziyette iç su yoluna girmek zorunda kaldık. Atlantik okyanusunun bu kıyıları oldukça sığ bir plato şeklinde, en derin yer 20 metre civarında. Daha sığ yerler de var. Güneyden Kuzeye doğru 3-4 knot süratle akan Golf Stream akıntısına yakalanıp ta yerimizde saymamak için karadan 10 mil açıktan gitmek ve fazla açılmamak istediğimiz için bu sığ sularda seyir yapmak zorunda kaldık. Böyle bir bölgede 25 knot üzeri kuzeyli rüzgar ise çok biçimsiz dalgalar oluşturuyor. Nereden geleceği belli olmayan bu dalgalar ise tekneyi zorluyor ve yalpaya düşürüyor. Biz de bu dertten kurtulmak için tekrar iç su yoluna girip sakin sularda seyiri tercih ettik. İçeriden 70 mil ötedeki Güney Carolina'nın cici şehri Charleston'da bir ara verip hava durumunu da kollayarak 80 mil güneydeki Beaufort,SC kasabasına kadar devam edip, uygun hava şartları öngören hava tahmin raporları eşliğinde 23 Kasım günü tekrar Atlantik okyanusuna çıktık. Hava o kadar sakin oldu ki yaklaşık 400 deniz mili güneydeki West Palm Beach' e hep motor ile gitmek zorunda kaldık. Nihayet ısınmış hava ile buluşup üzerimizdeki kat kat giysileri çıkartabildik. West Palm Beach demir yerinde bizden önce yola çıkmış olan Roi Soleil teknesindeki İsviçreli dostlarımız Gigi ve Lulu ile buluşup görüştükten sonra iç su yolundan yol alarak 27 Kasım günü 50 mil Güneydeki Fort Lauderdale'de özel bağlama yerimiz olan Bruno'nun ahşap iskelesine bağlandık.
Fort Lauderdale, Florida
Fort Lauderdale Florida'nın Doğu sahilinde hemen Miami kentinin kuzeyinde yer alan bir büyük şehir. Venedik kanalları gibi pek çok iç su yolu olan bu yerin bir özelliği ise kendilerini dünya yatçılık merkezi olarak görmeleri. Gerçekten de Fort Lauderdale barındırdığı tekne sayısı, marina, tersane ve özel yanaşma yerleri, çekek yerleri ve imalathaneleri, tekne satıcıları, dünyaca ünlü boat showu, deniz malzemesi satan dükkanları ve sayısız deniz ve tekne ile ilgili iş yapan atölyeleri ile bu sıfatı hak ediyor. Bizim açımızdan geri kalan işleri yapabileceğimiz ideal bir yer. Biz de Ocak 2009 ortasına kadar burada, daha önce de kaldığımız Bruno's Zoo isimli ve 10 tekne kapasiteli bir özel yanaşma yerinde kalıp eksik işlerimizi tamamlamaya karar verdik. Bu arada burada yaşamakta olan kardeşimiz Osman Gündüz, eşi Lea ve oğulları Yavuz ile de hasret giderme imkanımız olacak. 2009 yılbaşını da burada karşılayacağız. Burada yeni yıl kutlamaları çok önemli değil ancak Kasım ayında başlayan Noel hazırlıkları ve dekorasyonları gerçekten müthiş. Her yer ışıl ışıl, devamlı müzik yayını var ve biz de bu cümbüş içinde dolaşıyoruz.
Buradaki işlerimizi şöyle sıralayabiliriz:
Filika: Istanbul'dan aldığımız Walker Boy sert tabanlı botumuz iyi hoş ancak kenarları alçak olduğu için dalgalı denizlerde bizi ıslatıyor. Onun yerine buradan 290cm boyunda bir şişme bot aldık. Tabanı da şişme olan bu bot hafif olduğu için kullanılması kolay ancak dalgalı denizde kalın yanları ile daha korumalı. Nilgün de hemen yeni botumuza bir kılıf dikmekten geri kalmadı. Kılıfı ile yeni botumuz çok sükse yaptı, umarız hırsızların da dikkatini çekmez. Bu bota 6-8 hp bir dıştan takma koyarsak sörfe kalkıp 20 knota yakın sürat yapabiliriz diye düşünüyoruz. Dıştan takma işini çok uygun fiyat verdikleri söylenen Panama'lı satıcılar ile halletmeyi planladık. Şimdilik 3,3 hp eski motor ile idare edeceğiz.
Teknede elektrik şarjı sağlayan iki güneş panelinden biri açık devre olup işe yaramaz hale gelince ve tamiri de olanaksız olunca bir yenisi ile değiştirdik. Ayrıca kanatlarından birisi kırılmış olan rüzgar jeneratörünün de kanatlarını temin edip değiştirdik. Akülerin de suları tamamlanınca elektrik sistemi normale döndü. Deltaville'de birçok aydınlatma lambasını İzmir'den temin ettiğimiz led ampuller ile değiştirmiş olduğumuz için harcama da en aza indi, baş tüketici buzdolabı, ona yapacak birşey yok.
Direk tepesi işleri: En kolay kısım yeni led demir ve tricolor ampullerini takmak oldu. Led ampuller eskilerine göre çok daha az, onda bir kadar akım çekiyorlar ve daha parlak ışık veriyorlar. Artık demir fenerini gündüz söndürmeyi unutsak bile sorun değil, aküleri bitirmeyiz. Tricolor ise yelkende kullandığımız bir seyir feneri, makinasız seyirde akü dostu. Ancak kaçırdığımız cenova mandarını tekrar direk içine alamadık, balon yelkenin mandarını cenova mandarı olarak kullanıp daha sonra bu operasyonu tekrar deneyeceğiz. O zamana kadar balon yelkeni kullanmak yok.
Su tesisatı işleri: Öncelikle devamlı devreye girmeye başlayan otomatik sintine tulumbasının check valflerini değiştirerek bu sorunu hallettik. Yedek valf almayı da ihmal etmedik. Diğer sintine tulumbası ise sıkı bir bakım ile çalışır hale geldi, ancak uzun vadede bir yedek gerekiyor. Tuvalet tankı koku yapınca bakmak gerekti. Uzun incelemeden sonra havalık borusunun tıkandığı ortaya çıktı. Söküp temizleyip açınca burası da normale döndü. Tatlı su hidrofor pompası da sık devreye girmeye başladı. Onun da bir hatırını sormak gerekecek gibi görünüyor, şimdilik bekle ve gör politikası uyguluyoruz.
Teknedeki önemli eğlence aracı olan oto radyo cd oynatıcımız da bozulanlar listesine eklenince buradan yeni bir radyo-oynatıcı aldık. Bu cihaz hem radyo, hem de CD, MP3 ve DVD oynatabiliyor. Aynı zamanda bir harici soket ve USB soketi de var. Bunu teknenin monitörüne bağlayınca nefis bir DVD oynatıcıya sahip olduk. Istanbul'dan aldığımız televizyon adaptörü ise laptop bilgisayarda çok iyi netice verdi, her ülkede bunu kullanıp TV yayınlarını alabileceğiz.
Nilgün dikiş makinasını piyasaya çıkarıp bota kılıf ve cep, tüpgaza örtü, bisiklete ve güverte malzeme kutusuna şık kılıflar dikti.
Ayrıca güvertede eskiyen silikon izolasyonları da yeniledi. Artık tekneye daha az su girmesini bekliyoruz. Bu arada tekneye 2000 yılı revizyonunda ilave ettiğimiz ahşap davlumbazın pencere altlarına gelen bölümlerinde boyanın kabarmış olduğunu farkettik. Nilgün kabaran yerdeki boyayı açtığında ise altındaki ahşabın tamamen ıslak ve çürümüş olduğunu dehşetle gördük. Bu hali ile davlumbazın çökmesine bile sebep olacağından Nilgün bu işi üstlendi ve tamiri için gerekli bilgi ve malzemeyi temin edip işe koyuldu. Sonunda bütün çürüyen yerler boşalıp kurudu ve yerine cam elyaf ile kuvvetlendirilmiş epoksi katları geldi. Sonrasında ise epoksi macun ile yüzey düzeldi ve son iş olarak da boya tamamlandı.
Zoraki dönüş kararı
Buradaki işler listesi böyle uzayıp gidiyor. Biz de bu listeyi kısaltma mücadelemize devam ediyoruz. Bizim liste kısalıyor ama yola çıkmadan önce 2009 Şubat ayında kontrol için gittiğimiz ürolog acilen prostat biyopsisi yaptırmamız gerektiğini söyleyince Vagabond'u bağlandığı yerde bırakıp hemen uçak rezervasyonumuzu yaptırdık ve 11 Şubat günü İstanbul'a intikal ettik. Sonrası ise bir kabus gibi gelişti ve neticede Ali ileri safhada bir prostat kanseri teşhisi ile karşılaşıp tedavi olmaya başladı. Tedavi yine bir amatör denizci olan doktorumuz Profesör Ahmet Öber tarafından üç ay hormon ve sonrasında da iki ay radyasyon şeklinde kararlaştırıldı ve hemen başladı. Buna göre Mayıs sonunda hormon, Temmuz sonunda ise radyasyon tedavisi bitecek. Vagabond'un bulunduğu yer ise Haziran ayında başlayan kasırga mevsimi nedeni ile kritik. Uzun düşüncelerden sonra seçeneklerimizi inceledik, hastalık ile devam etmenin veya tekneyi yine biryerlerde bırakıp turu ertelemenin riskli olacağını düşünüp turu bitirip geri dönmeye karar verdik. Buna göre Ali horman tedavisinin sonuna doğru Amerika Fort Lauderdale'e giderek Vagabond'u anlaştığımız yat transfer şirketi "Dockwise"'ın bir gemisine yükleyecek ve gemi ile Fort Lauderdale'den Fransa'nın Akdeniz'deki limanı Toulon'a gelecek olan Vagabond'u arkadaşları Orhan Sezgin ve Ümit Gülsoy ile teslim alıp Marmaris'in Hisarönü körfezindeki Martı marinaya getirecek.
Fort Lauderdale-Toulon
Programı gerçekleştirmek üzere Ali 10 Nisan 2009 tarihinde Fort Lauderdale'e uçtu ve Vagabond'u yaklaşık 1200 dm uzunluktaki Toulon Marmaris seyahati için hazırlamaya başladı. Dockwise Fort Lauderdale'deki yükleme tarihini 22 Nisan olarak beyan edince sabah erken iki kardeş, Ali ve Osman tekneyi bulunduğu yerden alıp kısa bir seyirden sonra Port Everglades limanında rıhtıma yanaşmış ve kendini batırmiş halde bizleri bekleyen Dockwise şirketine ait "Super Servant 4" isimli geminin yanında alargada yüklenmeyi beklemeye başladık. Yetkililer yaklaşık 15 tane yatı belli bir sıra içinde gemiye yüklerken bizim sıramız sonlara doğru geldi ve yavaşça geminin kıçında açılmış olan boşluktan girerek sancak tarafındaki bordaya içerden aborde olduk ve görevliler tekneyi bağladılar. Vagabond'u kapatıp anahtar ve dokümanlarını Dockwise yetkilisine teslim ettikten sonra gemiyi terkettik. Bu sırada tamamen yüklenmiş olan gemiye dalgıçlar teknelerin alt payandalarını yerleştirmek üzere dalış hazırlıklarına başlamışlardı bile. Bu işlemden sonra gemi safra suyunu boşaltacak yaklaşık 5 metre kadar yükselecek ve tekneler çekek yerinde olduğu gibi payandalar üzerine oturmuş vaziyette sefere hazır hale gelecek. Tabi sallantılı Atlantik seyahatine dayanmaları için payandalar ayrıca geminin güvertesine kaynatılacaklar. Ertesi gün gemi safrasını boşalttı ve 24 Nisan günü sabahı Atlantik'e açıldı, iyi yolculuklar Vagabond. Vagabond'un güverte üzerindeki seyri 17 gün sürecek ve 11 Mayıs günü Super Servant 4 Fransa'nın Tuolon limanına demirleyecek. Bu arada yüklemeden sonra Ali de arkadaşlarına katılmak üzere İstanbul'a dönecek.
Toulon-Marmaris
11-13 Mayıs 2009: 11 Mayıs sabahı üç denizci arkadaş Toulon'a gitmek üzere Atatürk havalimanında buluştuk. İstanbul'dan Paris'e uçacak, Paris'ten ise tren ile Toulon'a ulaşacağız. Rahat bir uçak yolculuğundan sonra Paris'e indik ve bir taksi ile oldukça yoğun bir trafiğin içinde "Charles de Gaulle" havaalanından "Gare de Lyon" tren istasyonuna ulaştık. Paris ile Marsilya arası çalışan hızlı trenin üst katındaki rahat yerlerimize yerleşip yaklaşık 700 km mesafeyi 3 saat gibi inanılmaz kısa bir sürede aldık. Marsilya'da aktarma yapıp Toulon trenine bindik ve akşam 8 sularında Toulon'a ulaşıp otelimize yerleştik. Vagabond'u taşıyan "Super Servant 4" gemisi geniş limanın içinde demirli. Toulon büyük bir liman ve bünyesindeki ticari ve askeri limanın yanısıra büyücek bir de marinayı barındırıyor. Akşam marinaya nazır kordon boyunda bir restoranda yörenin yemeği midye çorbasını keyifle yedik.
Ertesi sabah 6:30 da limanda "Docwise" yetkilileri ile buluşup onların botu ile saat 8:00e doğru gemiye ulaştık. Gemi daha safra alıp batmadığı için sanki bir çekek yerindeymişiz gibi bir görüntü ile karşılaştık. Hemen bir merdiven bulup tekneye çıktık ve geminin batmasını beklemeye başladık. Hızlı bir şekilde su almaya başlayan gemi saat 10:30 gibi üç metre kadar battı ve bizim Vagabond'da yüzmeye başladı ve payandalarından kurtulup salınmaya başlad. Tekneler gemiyi boşaltmaya başladılar ve sıra bize geldiğinde biz de tekneyi gemiye beğlayan halatları çözüp tornistan ile geminin dışına çıktık. Hemen yakındaki Toulon marinasına giderek bize gösterilen yere yanaştık. Öğleden sonramızı teknenin botunu şişirmek, teknenin boyunu ayarlamak için Fort Lauderdale'de demonte ettiğim matafora ve güneş panellerini monte etmek ve diğer yol hazırlıkları ile geçirdik. Yakıt ve su Florida'da tamamlandığı için burada uğraşmıyacağız. Bu arada hava ise esmeye başladı ve biz meteoroloji raporunu da inceleyerek hareket için bir gün daha bekleme kararı aldık. İyi ki de öyle yapmışız zira hava epey esti. Akşam limana yakın salatacıda hafif bir yemek yiyerek Vagabond'da ilk gecemizi geç vakit azalan rüzgar sayesinde sakin bir şekilde geçirdik.
13 Mayıs günü hava iyice kaldı, güneş kendini gösterdi ve biz de kumanya için sabah kurulan pazardan meyve ve sebze sonra da yakındaki markete gidip geri kalan yolculuk alışverişimizi yaptık. Öğle yemeğimizi ise Ümit reisin Vagabond'da hazırladığı enfes soslu makarnayı yiyerek tekne mutfağını da kullanıma açmış olduk. Öğleden sonramızı şehri turlayarak ve unuttuğumuz ihtiyaç maddelerini alarak geçirdik ve bir pizzacıda akşam yemeğinden sonra sakin bir gece için marinaya döndük. Hava sakin ancak limana girip çıkan gemiler için hareketlenen römorkörler acayip ölü dalga çıkartıyorlar, Toulon marinasındaki tekneler cümleten sallanıp duruyor.
14-16 Mayıs 2009: Nihayet yola çıkıyoruz. Yolda Fransa, İtalya ve Yunanistan'ın çeşitli limanlarına uğrayarak yaklaşık 1200 deniz mili mesafedeki Marmaris Martı marina son durağımız olacak. Sabah saat 5:30 da alaca karanlıkta bu kısa sürede sevdiğimiz Toulon limanını terkettik. Hedefimiz ise 180 deniz mili mesafedeki Bonfacio limanı. Bir buçuk gün sonra buraya ulaşmayı öngördük, yani geceyi açık denizde geçireceğiz. Fransa'ya ait Korsika adasının güneyindeki bu limana gitmek için herhangi bir yasal işleme gerek olmadı. Hava sakin, 9-10 knotluk hafif bir rüzgar tam kafadan esiyor ve biz makina ile yolumuza devam ediyoruz. Balık tutma çabalarımız ise pek bir netice vermiyor. Öğlene doğru denizde muhtemelen geçen esen rüzgardan kalma bir çalkantı iskele kıç omuzluktan tekneyi sallamaya başladı ve Orhan ve Ümit reisleri hafiften bir deniz tuttu ancak akşama doğru deniz biraz düzeldi ve biz de geceyi karşılamak üzere nöbet planımızı yaptık. Reislerin mide durumu müsait olmadığı için akşam yemeğini pas geçtik. 21-24 Orhan, 24-03 Ümit ve 03den sonra Ali reis nöbet alarak gecemizi vukuatsız ve sakin geçirdik. Sabah SSB telsizden hava durumu aldık ve buna uygun şekilde sakin ve güneşli bir hava eşliğinde, iyileşmiş görünen reislerle 15 Mayıs sabahı saat 9:30 da uzunca bir halicin etrafında yerleşik Korsika adasının Bonifacio limanına girdik. Mazot iskelesine yanaşıp mazotumuzu tamamladık zira bir sonraki hedef 320 deniz mili ötede, İtalya'nın Lipari adası. Boş limanda bir yere aborde olduktan sonra sahildeki kafelerden birindeki bir küçük kahvaltı yaptık ve yukarıdaki şehre çufçuf denen açık vagonlu ve traktörle çekilen bir araçla çıktık. Şık bir limandan sonra daha şık bir şehir bulduk. Küçük şehri etraflıca dolaşıp önümüzdeki uzun yol için biraz alışveriş yaptık ve saat 13:40 da bu şirin limanı terkedip açık güneşli bir havada ve 20 knotluk bir doğu rüzgarı eşliğinde güneydoğu rotasında yola koyulduk. Deniz hala sallantılı ve Bonifacio'da iyileşen reisler tekrar midelerinden şikayete başladılar. Hele gece 21:00 den sonra doğu rüzgarı iyice bindirince durum bayağı zorlaştı, reisler kokpitten aşağıya inemeyince bizim nöbet düzeni bozuldu ama reisler nöbet işini severek üstlendiler. Allahtan gemi trafiği az ancak yağmur aralıklarla yokluyor. Zor bir geceden sonra 16 Mayıs sabahı hava biraz kaldı, hava tahminleri rüzgarın daha da düşeceği yönünde. Zaten en yakın kara kafadan rüzgar alarak gitme şartı ile 80 deniz mili mesafede olduğu için yapacak bir şey yok, reisler kokpitte yatay vaziyette yola devam ettik. Neyse ki hava iyice kaldı da rahat bir gece geçirdik. Gece nöbeti yine reislerde ama çok daha iyiler.
17 Mayıs 2009: Yatık bir havada Sicilyanın kuzeyindeki Lipari adasına saat 16:00 da ulaştık ve bir marina-iskeleye tonoz alarak bağlandık. İtalya da Avrupa birliği ülkesi olduğundan herhangi bir yasal işlem gerekmedi. Buradan doğruca Yunanistan'a geçmeyi ve Avrupa'dan çıkışımızı oradan yapmayı düşünüyorduk ancak Orhan reisin Avrupa için vize gerektirmeyen yeşil pasaportu işi bozdu. Soruşturmamıza göre Yunanistan bu tür pasaportlardan da vize istediği için ve Orhan reiste bu vize olmadığından mecburen İtalya'nın bir büyük limanından çıkış işlemlerini yapmamız gerekecek. Bu liman ise en yakın büyük liman olan Messina limanı olacak. Günlerden Pazar olduğu için mazot yok, bir sonraki durak olan Sicilya'nın Messina limanından alacağız. Hemen yaya olarak bir Lipari şehir turu yaptık. Bu ada turistik bir ada ve mevsim başı olmasına rağmen epey kalabalık. Şirin ve eski binalar ile dolu yerleşimi iyice gezip fotoğraf çektikten sonra şehir ana caddesinde oldukça şık bir restoranda güzel bir yemek yedik ve tekneye geçtik. Ümit ve Orhan reis burayı çok beğendiler, ayrıca hastalıklarından da eser kalmadı. Gece rahat bir gece oldu, kimsenin nöbete kalmasına gerek yok!
18 Mayıs 2009: Lipari Messina arası sadece 45 deniz mili kadar ve biz sabah saat 9:00 da marinayı terkettik. Açık ve güneşli bir havada akıntı ve girdapları ile ün yapmış olan Messina boğazına doğru yol verdik. Ayrıca bu boğazda uzun direkli ve uzun civadralı özel kılıç balığı avı teknelerine de rastlamak mümkün. Buna ilave olarak transit gemi ve anakara ile Messina, yani Sicilya, arasındaki feribor trafiği de cabası. Bizi ciddi bir kalabalık bekliyor. Akıntı ve girdaplardan pek etkilenmedik ama deli gibi kılıç balığı arayan ilginç teknelerden birkaç tane görebildik. Messina marinası ana limanın hemen girişinde ve mendireksiz yüzer pontonlardan oluşan bir marina. Gemi trafiğinden dolayı epey sallanacağa benziyoruz. Öncelikle yakıt işini halledelim dedik ve uzun araştırmalar sonunda marinanın 3 mil kuzeyinde bir yakıt istasyonunun iskelesine yanaşıp mazot ve su işini hallettik. Sonra da saat 16:00 da Messina "Nettuno" marinada bize gösterilen fingerli pontona bağlandık. Çıkış işlemini vakit geç olduğu için mecburen ertesi sabaha bırakıp şehir turuna başladık. Messina Sicilya adasının kara ile bağlantısını feribotlar yardımı ile sağlayan bir büyük şehir. Kalabalık, gürültülü ama şirin yerleri de olan bir yerleşim. Merkezdeki ulu ağaçlı parkta içtiğimiz limonataların tadı damağımızda kaldı doğrusu. Marinaya dönerken de yolda bir Liman lokantası bulduk ve keyifli bir akşam yemeği yedik. Gece hava sakindi ama her gemi geçişinde sallandık ve uskur seslerini dinleyerek uyuduk.
19 Mayıs 2009: İşte koşturmaca günü başlıyor! Messina'daki memurların ingilizce konusunda pek başarılı olmamaları işimizi bayağı zorlaştırdı. Fakat sebatla iki saat uğraşmamız sonunda sora sora önce "Capitaneria" (Liman başkanlığı) sonra da "Polizia di Frontera" yı (Sınır polisi) bularak işlemlerimizi tamamladık ve pasaportlarımıza Avrupa'dan çıkış damgalarını vurdurabildik. Artık Yunanistan'a giriş-çıkış muamelesi yaptırmayıp transit olarak geçeceğiz. Bu arada Ali reisin devam eden tedavisi için gereken iğneyi de Messina'daki bir hastanenin doktoruna yaptırıp tekneye döndük ve saat 11:30 da marinayı terkettik. Hedefimiz İtalya anakarasının Güneyinde bir natamam marina olan "Rochella Ionica" marinası. Yaklaşık 90 deniz mili yolumuz var. Gemilerin arasından Güneye çizmenin burnunun tabanına doğru yol verdik. Hava güneşli, aralıklarla rüzgar çıkıyor ama pek dalga yok, rahat bir seyir yapıyoruz. Bu durumdan yararlanarak bir olta bıraktık ama netice alamadık. Kıyıya yakın seyrettiğimizden bizim Kumburgaz-Celaliye yerleşimine benzer yerler görerek akşamki hedefimize doğru ilerliyoruz. Sakin havada kıyıdan uzaklaştığımızda ise reisler tavla oynayarak vakit geçiriyor. Yola geç çıkmamızdan ötürü marinaya ancak saat 21:20 de karanlıkta ve denizin marina ağzında oluşturduğu kum bankına hafifçe sürünerek girebildik ve hemen bağlanıp ilerdeki pizzacıya gittik ve unutamayacağımız bir pizza ziyafeti çektik. İşin ilginç yönü adamın pizzayı metre ile satıyor olması idi. Bir metre uzunluğunda ve dört çeşit olan pizza bize yetti de arttı bile. Natamam olmasına karşılık çok korunaklı bir limanın içinde yer alan marina bize rahat bir uyku uyuttu.
20-21 Mayıs 2009: Bugün yine uzunca bir yola çıkıyoruz. Hedef Yunanistan'ın Batısındaki Kefalonya adasının Fiscardo limanı, yani yaklaşık 200 deniz millik bir yol. Bir gece daha yolda geçecek demek oluyor. Uzun yola moral olarak hızlı bir kahvaltının ardından saat 6:45 de bu kez kuma oturmadan limanı terkettik. Güneşli, rüzgarsız bir hava ve dümdüz bir denizde Doğu rotasında makina ile ilerliyoruz. Erkenci birkaç yelkenli de Kuzeye doğru çıkıyorlar ama Taranto körfezindeki arkadaşları VHF telsizden çok rüzgar ve dalga yüzünden geri dönmelerini tavsiye ediyor. Bizde ise durum sakin. Öğleyin sandöviç ile yetinip akşama bir tencere dolusu nohut pişiriyoruz. Mükellef bir akşam yemeği oldu. Rüzgar az ama iskele yönünden ölü dalga bizi sallıyor. Gece Ümit ve Orhan reisler nöbet işini üstlendiler, bir ara estiğini söylediler. Sabaha da rüzgar iyice azaldı ve ölü dalga da azaldı. Kahvaltıda sucuklu sebzeli yumurta var. Kefalonya adasının kueydoğusundaki Fiskardo limanına saat 13:30 da girdik ve bir restoranın önüne kıçtan kara bağlandık. Öğle yemeğini önüne yanaştığımız restoranda yiyip telefon ile tanker çağırdık ve mazot aldık. Fiskardo epey kalabalık şirin bir tatil kasabası. Her yer tekne dolu. Hava da bayağı sıcak. Mevsim açılmış, çoğunlukla da İtalyan turistler var. Yöreyi gezip biraz alışverişten sonra da deniz kenarındaki bir tavernada akşam yemeğimizi uzo-meze şeklinde aldık. Gece barlardaki şamata seslerine rağmen tatlı bir uyku uyuduk.
22 Mayıs 2009: Sakin bir sabahta yakınaki fırından taze ekmeğimizi alıp yola çıktık. 77 deniz mili Doğuda Korent körfezi girişindeki Trizonya adasındaki marina yeni hedefimiz. Hava açık, rüzgar az deniz düz ve biz makina ile Patras körfezine doğru ilerliyoruz. Öğle vakti Ümit reis nihayet bize bir Thai yemegi pişirdi. Daha çok acılı ve rayihalı sebze çorbasını andıran yemeğimizi zevkle yedik. Akşam üzeri saat 17:00 de Mora yarımadasını anakaraya bağlayan görkemli Rion köprüsünün altından köprü trafik kontroluna VHF kanal 14 den bilgi vererek geçtik. Ancak yepyeni köprüye rağmen feribot halen çalışmakta. Çok sakin bir havada Trizonya adasının sakin marinasına aborde olarak bağlandık. Burası da sahipsiz bir marina görünümünde, herhangi bir servis yok, sadece bağlanılıyor. Ancak bir dizi taverna küçük köyün deniz kenarına kenarına dizilmiş. Bir tanesine yıkılıp kendimize sıkı bir balık ziyafeti çektik ve tekneye dönerek rahat bir uyku uyuduk.
23-24 Mayıs 2009: Artık Korent körfezindeyiz. Niyetimiz Korent kanalını geçmek ve Ege'de bir adada gecelemek. Sabah saat 6:00 da Trizonya adasından ayrıldık. Tam pupadan 15 knot bir rüzgar eşliğinde Korent kanalı Batı girişine doğru yol verdik. Yolda mükellef bir kahvaltı yaptıktan sonra öğlen saat 13:00 de kanalın Batı ucuna ulaştık. VHF kanal 11 den kanal yetkilisini anons ettik ve davetini beklemeye başladık. Bizden başka 2 yelkenli bir de küçük gemi de kanalı geçmek için bekliyor. Nihayet saat 13:30 da kanala girmeye başladık ve en son tekne olarak dar kanaldan hızla geçmeye başladık. Yaklaşık 3 deniz mili boyundaki kanalı yarım saatte geçip Ege sularına ulaştık. Doğu taraftaki kanal kontrol binasının rıhtımına aborde olup 177 € tutan geçiş ücretini ödedik ve rıhtımda bekleyen tankerden mazotumuzu tamamladık. Böylece son merhale olan Ege geçişine başlayabileceğiz. Havanın müsait olmasından dolayı gece konaklamaktan da vazgeçip uzun yol yapmaya karar verdik. Pire gemi trafiğini aydınlıkta geçtikten sonra Kos adasına doğru bir rota tuttuk. Etli makarna ve salatadan oluşan akşam yemeğimizi sakin geçişte rahatça yedikten sonra nöbet düzenine geçerek 24 mayıs gününün sabah saatlerinde Naksos adasının kuzeyinden yolumuza devam ettik. Tabi sakin hava bize kahvaltı ve öğle yemeği için bir fırsat oldu. Yeni rotamız olan Kos adasına hızla yaklaşmaya başlarken memlekete yaklaşmış da olmak hepimize ayrı bir heyecan da veriyor. Ancak Kos adasının Güneyine yaklaştığımız akşam saatlerinde hava tekrar Kuzeydoğudan esmeye başladı, adanın kuytusunda en yakın liman olan Kamaros'a saat 20:30 da girerek rıhtıma aborde olduk. Hemen yakındaki denize nazır "Sebastian" isimli şirin bir restoranda akşam yemeğimizi yiyerek tekneye döndük. Gece rüzgar devam etti ama karadan estiği için liman sakindi.
25 Mayıs 2009: Son gün. Bugünkü hedefimiz Hisarönü körfezinin Orhaniye köyündeki Martı marina. Uzun yola çıkmadan Vagabond'u seyre hazır hale getirdiğimiz marina. Ancak yolumuzun üzerindeki Simi adasına da uğramayı ihmal etmiyeceğiz Çok güzel bir sabahta saat 6:10 da Kos'un Kamares limanını terkettik. Simi yaklaşık 50 deniz mili uzaklıkta. Yolda telefon ile Dalaman-İstanbul uçak rezervasyonlarımız da hallettik, 26 Mayıs günü 19:30 da İstanbul'a uçabileceğiz. Olaysız ve sakin bir seyirden sonra Simi limanına saat 12:30 da baştan demir, kıçtan kara bağlandık. Güzel bir öğle yemeği yedikten sonra biraz alışveriş yaptık ve mazot iskelesine yanaşarak mazot eksiğimizi tamamladık. 14:15 de Simi'den ayrılarak transit Yunanistan geçişimizi tamamlamış olduk. Vagabond tanıdık sularda hızla Doğu'ya doğru seyahatini tamamladı ve saat 17:00 de Martı marina'ya girerek kendisine ayrılan yere kolayca bağlandı. Giriş işlemlerimizi yarın Marmariste yapıp oradan da Dalaman'a geçeceğiz. Artık Vagabond uzun yolun sonuna geldi ve istirahatine başladı. Dört yıl süren serüven de burada noktalanmış oldu.