BIR MARMARA KLASIGI
On üç yildan beri tekrarlanmakta olan Marmara Yat Rallisi, her defasinda çesitli grup ve kisilerin katki ve destekleriyle yillandikça olgunlasiyor, güzellesiyor. Bu yil MAYRA, mimarligini üstlenen Komodorlarimiz Teoman Arsay ve Ali Gündüz'ün; Marmara Açikdeniz Yat Kulübü, Bursa Yelken Kulübü, Bandirma Yelken Kulübü, Gemlik Yelken Kulübü ve ÜTÜ Denizcilik Fakültesi Yelken Kulübü'nün destekleri ile sponsorlarimiz SETUR MARINA, BORUSAN, MARINTEK, RAYMARINE, BANVIT, DEMMA ve KUTMAN'in katkilari, dostlarimiz Mesut Kizilirmak ve Can Penbecioglu ve daha onlarca kisinin isbirligi ile gerçeklesti. Perde arkasindaki bu kalabalik kitle ralliyi en ufak ayrintisina kadar planlayip düzenlediler. Çikar beklentisi olmadan, sevgiyle ve hevesle yapilan her is gibi bu ralli de basariyla pisti. Tuzu ve biberi de ralliye katilanlarin coskusu ve sevecenligiyle eklendi. Mayra 2011 tüm emek verenler için yepyeni dostluklarin olustugu, bilgilerin paylasildigi, egitici, eglendirici ve düsündürücü bir deneyim oldu.
Bu yil katilan teknelerin isimleri boy sirasina göre: CYRANO, FREZYA, AYBET, KLE, SANELA, CENGIZHAN 2, NURSULTAN, BERNA, ESPERANZA, MELTEM 1, CHESTER, NEVA, AYÇA, DENIZKURDU, MAT ve CINDERELLA. Son anda katilan katamaran TUKAN ile tekne sayisi 17yi, denizcilerin sayisi ise 40 kisiyi (ve iki köpek) buldu. 24 Haziran tarihinde baslayan rallinin ilk gününü MELTEM 1 teknesinden Ender Bey bakin nasil anlatiyor:
“MAYRA baslangiç limani olan Tuzla'daki ITÜ Denizcilik Fakültesi önünde toplandigimizda saat 16:00'yi gösteriyordu. Bütün teknelerin gelmesiyle Komodor teknesi olan MAT'da Reisler Toplantisi basladi. Her tekne için özenle hazirlanmis çantalar reislere verildi. Ralli içinde uyulmasi gerekli olan kurallar ekipleriyle paylasmalari amaciyla reislere hatirlatildi. Komodorumuz Ali Gündüz çok iyi hazirlanmisti ralliye. Yillarca bu rallinin komodorlugunu yapmis Teoman Arsay ise bayragini devretmenin huzuru içinde bizleri izliyor, gerektigi yerlerde uyarilarini yapiyordu.
ITÜ Denizcilik Fakültesi'ni ögretim üyeleri ile birlikte dolastik. Fakülte bahçesindeki kuleyi, makine atölyesini, makine ve güverte similasyon merkezlerini ve daha birçok yeri zevkle ve Türkiye'de böyle bir okul oldugu için kivançla dolastik. Böyle bir okulun yaratilmasinda emegi olan herkese sahsim ve MAYRA katilimcilari adina tesekkür ederim.
Fakülte ögretim üyeleri ile birlikte yenilen aksam yemegi sonrasinda Komodorumuz, Profesör Doktor Sezer Ilgin'a Mayra plaketini verdi. Ertesi sabah okul gemisi olarak kullanilan Akdeniz gemisinde kahvaltida bulusmak üzere teknelerimize dagildik. Sabah yillarca Deniz yollarina hizmet etmis yolcu gemisi Akdeniz‘in güvertesindeki kahvalti hem çok güzel, hem de biraz hüzünlüydü. Artik okul gemisinden çok yatakhane olarak kullanilan gemi, seyir yapma kabiliyetini çoktan kaybetmisti. Nostaljik bir varlik olarak karsimizda duruyordu. Gemiyi dolasirken, olmasi gerektigi gibi bakimli bir okul gemisinin Denizcilik Fakültesine nasil da yakisacagini düsünüyorduk hep.
Ögle saatlerinde Tuzla'dan ayrilip, Yalova Setur Marina'ya dogru seyre basladik. Teknelerimizde misafir ettigimiz ITÜ Denizcilik Fakültesi ögretim üyeleri ve ögrencileri ile birlikte tatli tatli esen firiska bir rüzgâri sancak kiç omuzlugumuzdan alip, zaman zaman yelken, zaman zaman yelken-motor seyir yaparak Yalova Setur Marina'ya ulastik. Ender Yüce y/y MELTEM 1”
Yalova Setur Marina'nin Müdürü Kerem Çesmebasi ve ekibi tekneleri karsilayip iskeleye kiçtankara yanasmalarina yardim ettikten sonra sonra minibüsler Mayra grubunu Karaca Arboretumu'na götürdü. Agaç müzesinde Hayrettin Karaca'nin yillar süren emekleriyle yetistirdigi nadide bitkiler çok ilginçti. Mükemmel bir aksam yemegi Setur Marina'nin ikramiydi. Batidan gelen kara bulutlar yemegi yarida biraktiracak gibi göründüyse de, yagmur islatmadan önce tatlimizi bitirmemize izin verdi.
Ertesi sabah tekneler tonozlari birakip limandan ayrilirken rüzgar kuzeyden 20-25 knot esiyordu. Marina mendireginden çikan her tekne kaba dalgali denizin ilk sokunu atlatir atlatmaz yelkenleri açti. Yaklasik 45 millik seyrin bitimine 10 mil kala Kapakli burnunu dönen ilk tekne telsizde civarinalarin 35 knotlari buldugunu söyleyince teknelerin çogu yelkenlerine camadan attilar. Bir süre sonra da tam kafadan gelen rüzgâr yüzünden yelkenler mayna edildi. Bizleri bekleyen ev sahiplerimiz Gemlik Yelken Kulübü'nün ikinci baskani Mümtaz Ünel'in yaris önerisi ise bir baska Mayra'ya kaldi. Demir yerine 5–6 mil kala motor arizasini bildiren Frezya teknesi, turu Mat'in yedeginde bitirdi. Gemlik Yelken Kulübünün önünde demir atan tekneler Kulüp üyelerinin ve Mat'in Efendi Kaptani Ahmet'in yardimi ile uzun kiç halatlari ile kayalara baglandilar.
Yelken Kulübünün bizleri konuk ettigi kokteylde çesitli kulüpler adina yarisan minikler ve gençler ödüllerini aldilar. Komodorumuz da Kulüp Baskani Koray Yasar'a tesekkür ederek plaketini verdi. “Yabanci Degiliz” isimli bes kisilik yabanci bir müzik grubu hepimizi costurdu. Kulübün antrenör ve ögrencileri botlarla Mayralilari teknelerine birakti. Cam gibi bir denizde rahat ve kaygisiz uyuduk.
Ertesi güne planlanmis olan Iznik gezisini SANELA teknesinin genç kizi Elif San bir arkeologu imrendirecek kadar detayli yazmis. Yer darligindan üzülerek bazi tarihi bilgileri kesmek zorunda kaldim. Umarim gelecekte bunlari Elif'in kaleminden bir arkeoloji dergisinde okuruz.
“Sabah saat 9'da otobüslerimize binmek üzere Gemlik Yelken Kulübü'nün önünde toplandik. Yüzlerdeki ifadelerden anlasildigi kadariyla kimse dogru düzgün kahvalti yapmaya zaman bulamamisti. Bu yüzden hemen kösedeki çayci dedeye ve simitlere basvuruldu. Otobüsümüze bindigimizde son derece beyefendi ve kültürlü biri olan rehberimiz Irfan Beyle tanistik. Kendisi emekli olmus ama çok sevdigi bu isi hala kendince sürdürüyormus. Yol boyunca rehberimiz bize Iznik'in tarihi yapisiyla ilgili bilgiler verdi. Iznik, Makedonya Krali Büyük Iskender'in kumandanlarindan Antigonius Monophthalmos tarafindan M.Ö. 316'da kurulmus . Makedonya imparatoru Büyük Iskender'in mirasçilari, General Antigonius ve General Lysimakhos birbirleri ile savas mislar. Lysim akhos, M.Ö. 301'de Antigonius'u maglup et mis ve kenti yönetimi altina al mis. O dönemin geleneklerine göre de kente sevgili karisinin adi olan Nikaia adini ver mis. Iznik'in sehir plani Hippodamus Plani'na göre düzenlenmis, yani bütün caddeler birbirini tami tamina dik bir sekilde kesmekte. Iznik'ten baska olarak bu plan dünyada sadece New York'ta kullanilmis. Iznik'in iki ana caddesi olan ve birbirlerini dik kesen Antik Cardus ve Decumanus caddeleri sur kapilarina uzanmakta. Bizans sur kapilarindan ise sadece Istanbul, Lefke ve Yenisehir kapilari günümüze kadar ulasabilmis.
Rehberimizin verdigi kisa bilgilerden sonra ilk duragimiz olan Istanbul Kapisi'na geliyoruz. Rehberimiz bize kapiyla ilgili bilgiler verip, ne kadar önemli oldugunu anlatirken Iznik'in yerlileri belki de artik görmekten sikildiklari kapinin altindan traktörleriyle, arabalariyla geçip gidiyorlar ve bizler çok sasiriyoruz. Anlasilacagi gibi Istanbul Kapisi artik baska bir amaçla da olsa hala kullanilmakta ve buna ragmen iyi korunmus vaziyette. Kapinin girisine eski Roma tiyatrolarinin simgesi olan aglayan-gülen maskelerden yerlestirilmis ve rehberimizin anlattigina göre bu maskeler sehre kötü amaçlarla girmek isteyenleri korkutmak içinmis. Zamaninda bayagi bir ise yaradiklarini düsündüm çünkü gerçekten korkunçlardi. Istanbul Kapisi'ndan sonra sirayla Lefke ve Yenisehir Kapilari'ni da geziyoruz. Kapilarin her biri ayri dönemlerin geleneklerini yansitiyor. Sehri fethedenler kendi geleneklerine göre kapilarin üzerinde degisikler yapmislar. Kimileri kapilari oymalarla ve heykellerle süslerken kimisi sadece kimin tarafindan yapildigina ve sehrin fatihinin kim olduguna dair bilgiler veren yazilar yazdirtmis.
Kapilari gördükten sonra, Iznik Gölü kiyisinda bulunan Inciralti mevkiine geldik. Yapilan arastirmalara göre Imparator Konstantin tarafindan toplanan Iznik Konsili'nin bir araya geldigi Senato Sarayi'nin bu bölgede oldugu tahmin edilmekteymis. Iznik Konsili'nin ana konusu Mesih Isa'nin gerçek Tanri olup olmamasi idi. Iznik'te toplanan kilise önderlerin in büyük çogunlugu Mesih Isa'nin gerçek Tanri oldugu fikrini pekistir misler .
Inciralti'ndan ayrilirken otobüse binmeden önce annem, ben ve rallideki Alman arkadasimiz kösedeki çini dükkanina girdik. Ayaküstü hemen birseyler almaya çalisirken bütün otobüsün bizi bekledigini fark ettik ve alacagimizi alarak dükkandan firladik. Otobüse bindigimizde herkesten sikayet nidalari yükseliyordu fakat annem Alman arkadasimizin alisveris yaptigini ve ülkeye döviz kazandirdigini söyleyince sikayetler son bulup yerini memnuniyete birakti. Küçük maceramizdan sonra otobüsümüze binip Iznik Ayasofya Müzesi'ne gidiyoruz. Ayasofya 4.yüzyilda bazilika tipinde insa edilmis bir kilise ymis . 1331'den sonra Orhan Gazi tarafindan camiye dönüstürülmüs. Kanuni Sultan Süleyman zamaninda da , Mimar Sinan tarafindan bir mihrap ilave edil mis. Kilisenin hemen yanindaki firin, açlik seviyesi tavan yapmis bizler tarafindan basiliyor ve herkesin güya teknelerine götürmek için aldigi ekmekler yari yolda tükeniyor.
Ayasofya Kilisesi'nden sonra Nilüfer Hatun Imareti'ne dogru yol aliyoruz, fakat günlerden pazartesi olmasi ve müzenin kapali olmasi nedeniyle sadece bahçesinden gördüklerimizle yetiniyoruz. Buradan sonra dört gözle bekledigimiz yemek bölümünden önce Antik Roma Tiyatrosu'na ugruyoruz.
Iznik'in güneybatisinda, Saraybahçe veya Eski Saray denilen yerde, antik roma tiyatrosu bulunmakt a. Iznik'in 9 0 m. kuzeyindeki bu tiyatro, Anadolu'da ayakta kalmis tiyatrolarin en önemlilerinden birisi ymis . Roma Imparatoru Traianus zamaninda eyalet valisi Pilinius Csecillius Secunds tarafindan yaptirilmis. Arap ordularina karsi önlem olmak üzere Bizans Imparatoru III.Leon ile IV.Constantinius tiyatronun kesme taslarini söktürerek surlar a takviye etmisler. Hatta yazimin basinda bahsettigim Istanbul Kapisi'nin üstündeki gülen-aglayan maskeler de bu tiyatrodan alinmis. Inanmasi güç ama tiyatronun yaklasik 20.000 kisilik bir kapasitesi oldugu söyleniyor.
Tiyatrodan sonra nihayet Iznik Gölü kenarinda bir lokantaya gidiyoruz. Manzarasi çok güzel ama o andan itibaren hepimizin görmek istedigi sey manzara degil sadece yiyecegimiz yemeklerdi. Bu yüzden hemen masalara kurulduk. Lokantanin harika baliklari ve köfteleriyle karnimizi doyurduktan sonra meyvelerimizi de yiyip dönüs yolculuguna geçmek üzere otobüsümüze bindik. Gerçekten çok güzel bir gün geçirdik. Bize bu güzel günü yasatan rehberimize ve komodorumuz Ali Gündüz'e çok tesekkür ederiz!
Elif San y/y Sanela”
Teknelere ulasir ulasmaz palamarlar çözüldü ve 18,5 mil mesafedeki Zeytinbag seferi basladi. Eski dostlarimiz, basta Tayfun Timoçin olmak üzere Bursa Yelken Kulübü üyeleri küçük ve kalabalik limana 17 tekneyi yerlestirirken epey yoruldular. Aksamüzeri ana mendirekte kurulan kocaman bir masanin çevresinde Bursa Yelken Kulübü Baskani Dr. Sürel Solakozlu ve kulüp üyelerinin düzenledigi mangal partisinde keyifle sohbete daldik.
Ertesi sabah otobüsle Zeytinbag'in 12 Km dogusundaki Kumyaka'da Falez Kafe'ye gidip essiz bir kahvalti yaptik. Bembeyaz kolali örtüler, sicak poaçalar, kibar bir ailenin yaptigi dört dörtlük bir servis bu kahvaltiyi Mayra'nin unutulmazlari arasina koydu. Otobüslerle limana dönünce bazilarimiz mazot ve su ikmali yaparken, bir kismimiz da Zeytinbag'in özel organik zeytinyagi ve reçellerinden aldik. Tekneler saat 12:00de liman disina çikarak 21 deniz mili batidaki Kursunlu'ya dogru yol almaya basladilar.
Zeytinbag'dan Kursunlu'ya çok sakin bir havada geçtik. Yunus sürülerine rastlayan teknelerden sevinç çigliklari yükseliyordu. Bana gelince; Vagabond'da seyir sirasinda bir dakika bile bos durmayan ben, Mat teknesinde Teoman Agabey ve efendi Kaptani Ahmet tarafindan alabildigine simartildim. Yolculugun bir kismini Mat'in iki istralyasi arasinda kurulmus bir hamakta sallanarak geçirdim.
Kursunlu limani iç içe geçmis iki mendirek tarafindan korunan bir balikçi barinagi. Aborda olabilecegimiz bir rihtim olmadigindan Mayra tekneleri komodorun uygun gördügü yerlere üst üste baglanarak yerlestiler. Iki Minibüs bizleri yakindaki vahsi hayvan rehabilitasyon merkezine götürdü. Yakin geçmisimizde burnuna halka takilarak oynatilan zavalli ayiciklarin tel örgüler arkasinda nispeten özgür bir hayat sürdüklerini görmek biz hayvan dostlarini düsündürdü. Dönüs yolunda genç bir adam bize Kursunlu'nun tarihçesi hakkinda bilgi verdi. Kursunlu köyünün Yunan asilli halkinin Osmanli Devletinin himayesinde 800 yil yasadigini, Kurtulus savasi sirasinda isgal kuvvetlerine yardim ettiklerini, daha sonra savasi Türklerin kazanmasi üzerine Kursunlu'yu terk edip Yunanistan'a yerlestiklerini ögrendik. Bir süre bos kalan köye Yunanistan'in Drama yöresinden, daha sonra Rize ve Giresun'dan aileler yerleserek köyün simdiki nüfusunu olusturmuslar.
Aksam Mayra'li denizciler köyün tek lokantasinda kurulmus upuzun bir masanin etrafinda nefis bir aksam yemegi yiyerek eglendiler. Bir sonraki duragimiz Komodorumuzun korkulu rüyasi, yeni duragimiz Marmara Adasi. Bir süredir adanin daracik limanina 17 tekneyi nasil yerlestirecegini düsünüyor. Yine sakin bir havada yapilan keyifli bir seyir sonrasi Mayra tekneleri en büyükten en küçüge sirayla limana girdiler. Korkulanin aksine, liman görevlilerinin ve Su Ürünleri Kooperatif Baskaninin çabalari sonunda yerlerine baglandilar. Nazar boncugu gibi gördügümüz bir küçük toslasma ise tekne sahiplerinin uygarca davranislariyla kavgasiz gürültüsüz halledildi. Aksamüzeri adanin sokaklari, üzerlerinde Mayra tisörtleriyle alisveristen, kuaförden, yürüyüsten dönen denizcilerle senlendi. Birol restoranda yenen aksam yemeginde adaya özgü spesiyaliteler ilgi gördü. Komodorumuz Mayra'nin adaya ugrayip misafir edilmesinde etkili olan kisi ve kuruluslara tesekkür plaketlerini verdi. Ada yönetiminden her denizciye paketler içinde Marmara adasinin mis kokulu kekik, nane ve adaçayi hediye edildi.
Haziran'in sonuna geldik. Tekneler Marmara Adasi'ndan Erdek'e gitmek üzere birer birer adadan ayrildilar. Demirlerin karismasini engellemek amaciyla adaya ilk demirleyen tekneler en son demir aldi. Erdek'teki demir yerimiz Bandirma Yelken Kulübünün önündeki koyda. Koya girdigimizde askerler botla teknelerin yanina gelip koyda yüzeye çikmakta olan bir denizalti oldugunu ve açiktan geçmemiz gerektigini bildirdiler. Gerçekten de denizaltiyi seyrederek demir yerimize ulastik. Antrenman yapan optimistçi çocuklarin rüzgârsiz havada çesitli yöntemlerle kiyiya ulasmaya çalismalarini izlemek çok hostu. Aksam botlarla kulübün bahçesine çikip sponsorumuz Banvit mamulleri ile dolu zengin bir aksam yemeginden sonra Mayra 2011'de yaptigim video çekimlerinden alelacele montajladigim kisa filmi izledik. Banvit'in sahibi Vural Görener bey ve ailesine tesekkürlerimizle veda edip teknelere geri döndük.
Cuma günü Temmuz ayinin biri. Sabah saat sekizde yola çikip 16,5 deniz mili ötedeki Pasalimani adasinda demirledik. Deniz sefasi istahimizi açti, denizin üzerine uzanan bir iskeledeki lokantada yemek yedik. Önceden haber vermedigimiz için servis biraz aksadi; bazi fedakâr arkadaslarimiz inisiyatifi ele alip mutfakta harikalar yarattilar. Ögleden sonra demir alip yakindaki Avsa adasina yöneldik. Yigitler limani çok genis. Bütün tekneler rahatça aborda oldu. Yürüyerek Bortaçino restorana gittik. Yemek sirasinda çakan simsekler ve baslayan yagmur bütün gece devam ederek gece seyri planlarimizi suya düsürdü. Mürefte geçisini sabaha erteleyerek geceyi Avsa'da geçirdik.
Cumartesi günü sabah erken yola çikarak 19 mil kuzeybatidaki Mürefte Limanina ulastik. Rihtimda bizleri bekleyen eski dostlar Mesut Kizilirmak ve Adnan Kutman yanasmamiza yardimci oldular. Saat 10'da bizi Gelibolu yarimadasina götürecek olan otobüslere yerlestik. Gelibolu turumuzu da Cengizhan teknesinden Hafize Hanim'dan dinleyelim:
Biraz dinlendikten sonra rihtimda bizi bekleyen iki otobüste yerlerimizi aliyoruz. Saat 9.00'da Gelibolu Yarimadasi kültür gezisi için yola koyuluyoruz. Eceabat'ta çay molasi veriyoruz. Erken kalkmanin mahmurlugunu üzerimizden atmamiz gerek. Herkesin ayilma taktigi farkli. Kimi çay ile simit yiyor, kimi tost. Bazilari da dondurma ile mahmurlugunu atmaya çalisiyor. Saniyorum bazilari içinse gazete haberleri biçilmis kaftan. Bas makale bazen gözlerinizi yuvalarindan çikarmaya yetiyor.
Rehberimizi alip yola koyuluyoruz. Çanakkale Zaferinin tarihini dinlemeye ve cepheleri yerinde görmeye haziriz. Ilk duragimiz Çanakkale'nin karsi kiyisini koruyan Mecidiye Tabyasi ve Seyit onbasi heykeli oluyor. O heykelin önünde vatan sevgisinin ne demek oldugunu ve manevi gücün insana neler yaptirabilecegini görüyoruz. Ruhun sad olsun Seyit Onbasi sen ve senin gibiler oldukça bu vatan topraginin bir karisina bile zarar gelmeyecektir.
Daha sonra araziye hâkim Alçitepe köyündeyiz. Salim Mutlu adli köylünün kendi evinde kendi çabalariyla topladigi savastan kalan eserler ve resimlerin olusturdugu Salim Mutlu müzesini geziyoruz. Her birimizin gördükleri karsisinda yüzümüzde olusan mimikler duygularimizi anlatmaya yetiyor. Az ilerdeki restoranlardan birinde öglen yemegimizi yiyip, yörenin meshur firinlanmis peynir tatlisinin tadina bakiyoruz. Daha sonra Çanakkale sehitligindeyiz. Göz alabildigine mezar ve üzerlerinde seffaf levhalarda künyeleri. Yanlarinda bütün ihtisamiyla sehitlik abidesi. Hakkinizi helal edin. Mehmetler, Ahmetler, Aliler… Her kimseniz ALLAH HEPINIZE GANI GANI RAHMET EYLESIN…
Tekrar yola revan oluyoruz. Morto koyu yolundan Anzak koyuna geçiyoruz, oradan Aritepe'ye ilerliyoruz. Oda ne? Yolun saginda tepeye adini veren kayayi görünce hayrete düsüyoruz. Sanki çok ünlü bir heykeltiras yontusu. Doga çogu zaman insani geride birakiyor. Aritepe'yi geride birakip Anafartalar'a devam ediyoruz. Askerlerin siper aldigi hendeklerin yanindayiz. Küçücük, daracik bu tünellerde yari aç yari tok, bu topraklar için ölümüne savastilar ve galip geldiler. Tarihe sigmayan kahramanlar hepinizin ruhu sad olsun…
Arkamizi döndügümüzde o büyük komutan, yedi düvelin sirtini yere vuramadigi essiz kahraman atinin üzerinde bütün heybetiyle bize bakiyor. Sanki heykel degil, gerçek. Her birimiz bir kez daha önünde sevgiyle saygiyla ve hayranlikla egildik. Senin varligin bizi var etti diyerek rahmet ve sükranlarimizi sunduk. Rehberimizin de anlatimlarindaki Atatürk vurgusu hepimizi ayrica memnun etti. Tarihi bize bir daha yasatmak istercesine bütün gerçekligi ve çiplakligiyla anlattigi içinde ona da tesekkürlerimizi sunuyoruz.
Daha sonra dönüs yoluna geçtik. Sarköy'de alisveris yaptiktan sonra teknelerimize döndük. Telas çok. Reisler yakit ikmali için siradalar. Telasla giyinip otobüslerdeki yerlerimizi aliyoruz. Kutman sarap müzesine hareket ediyoruz. Bir görevli bize sarap üretiminde kullanilan antika aletler hakinda bilgi veriyor. Daha sonra sarap mahzenine geçiliyor. Herkes degisik aromali saraplardan istedigini tadiyor. Begendikleri saraplarin siparisleri veriliyor. Ayrica üzerindeki etiketlerde fotograflarimiz bulunan sarap siseleri bizler için sürpriz oluyor.
Daha sonra final yemeginin verilecegi lokantaya geliyoruz. Denize hâkim tepede güzel bir restoran. Ayni zamanda bir de sünnet dügünü var. Özenle giyinmis insanlar masalarda yerini almislar. Davul zurna esligindeki müzik insanin içini costuruyor. Ralli grubu bes yuvarlak masaya yerlestiriliyor. Manzara çok güzel. Batan günes gökyüzünü ve denizi kizila boyamis. Lokantanin bir kösesinde komodorumuz ve biz rallinin finalini gerçeklestiriyoruz. Küçükten büyüge tekne reis ve mürettebatlarina ralli anisina plaketler veriliyor. Alkislar ve temennilerle final törenini bitiriyoruz.
Kutman saraplari esliginde yemeklerimizi yiyoruz. Yemek sonundaki veda töreni hem hüznü hem sevinci simgeliyor. Birbirimizi tanimis olmaktan sevinçliyiz. Yarin bazilarimiz Istanbul'a dönecegiz. Bazilarimiz Ege'ye dogru kendi rallilerini devam ettirecekler.
Istanbul yolculari saat 5 ‘te hareket edecekler. Yol uzun erken kalkmakta yarar var. Seneye yeni bir rallide bulusmak üzere.
Ralli boyunca bizlere gösterdikleri yakin ilgi dostluk ve özveriden ötürü basta Ali Bey olmak üzere Teoman Beye ve Nilgün hanima ralli katilimcilari adina tesekkür ediyor saglikli nice yillarda ve rallilerde bulusmayi diliyoruz…
Nilgün Gündüz'ün "Yelken Dünyası" dergisi Ağustos ve Eylül aylarında yayımlanan yazısından alınmıştır.